YILLARDIR "Oldu olacak, geldi gelecek" diye dillendirilen İran-İsrail gerilimi fiilen başladı. Orta Doğu politikaları konusunda uzman isimlerin "Irak, Suriye ve ardından İran" tezi, ne yazık ki bir anlamda doğru çıktı. Bölünmüş, devlet niteliğini yitirmiş yeni bir coğrafyanın oluştuğu bu kanlı tablo, Türkiye için derin endişeler barındırıyor.

İsrail'in Gazze'de yaptığı soykırıma maalesef modern dünyanın gerekli tepkiyi vermemesi, bölgesel denklemi daha da karmaşık hale getirdi. Özellikle ABD'yi arkasına alan İsrail, Suriye'de istediği hedeflere ulaşırken, şimdi de hedefine İran'ı koydu. İran'ın üst düzey komuta kademesini olağanüstü bir istihbarat çalışmasıyla yok eden İsrail'in, İran'ın balistik füzelerle karşılık vermesi üzerine "siviller ölüyor, mağduriyet" söylemine sığınması ise uluslararası alanda yaşanan çifte standardın acı bir göstergesi.

Bu çatışma süreci uzarsa, yeni ve büyük bir göç dalgası kapımızda demektir. Afganistan ve Pakistan'dan gelenlere ek olarak, İran'dan kaçacak olanlar da bu kafileye katılacaktır. İran'ın İsrail'e odaklanması, sınır güvenliği konusunda enerji harcamayacağı anlamına gelebilir ve bu durum, Türkiye'yi potansiyel en önemli göç merkezi haline getirecektir. Suriye'den gelen milyonlarca sığınmacının ekonomimize olan olumsuz etkileri hala devam ederken, hem ekonomik hem de demografik yapı bakımından büyük bir risk altına gireceğiz.

Daha da vahimi, nükleer tesislerin bombalanması ve olası sızıntılar, yine en çok bizi etkileyecek. Coğrafi yakınlığımız, bu tür bir felaketin sonuçlarına doğrudan maruz kalacağımız anlamına geliyor. Turizm başta olmak üzere birçok alanda bir panik havasının oluşma ihtimalini düşünmek bile can yakıcı. Ülke ekonomisinin zaten kırılgan olduğu bir dönemde, bu tür bir kaosun getireceği zararı hesaplamak bile güç.

İran ile İsrail arasında bir kara savaşı mümkün görünmese de, teknolojik savaş uzadıkça bunun etkileri başta petrol ve enerji maliyetleri olarak tüm dünyayı etkileyecektir.

Küresel ekonomideki bu dalgalanmalar, zaten yüksek enflasyonla mücadele eden Türkiye'yi daha da zor bir duruma sokacaktır.

Temennimiz, barış aklının hâkim gelerek bir an evvel sulhun sağlanmasıdır. Yıllardır süren kanlı savaşlar, hem Orta Doğu'yu hem de tüm dünyayı her anlamda derinden etkiliyor. Bu kısır döngüden çıkış yolu bulmak, sadece bölge için değil, tüm insanlık için hayati bir önem taşıyor. Aksi takdirde, Orta Doğu'nun ateşi, en çok da bizi yakmaya devam edecek.

Esen kalın...