Ticari nakliyatın kervanlarla yapıldığı devirlerde, İstanbullu bir tüccara ipekli kumaş, kürk, mücevherat, deri, hurma, pirinç ve benzeri mallar getiren bir kervancı, getirdiği malların parasını alırken daima zorluk çekermiş… İstanbullu...
Ticari nakliyatın kervanlarla yapıldığı devirlerde, İstanbullu bir tüccara ipekli kumaş, kürk, mücevherat, deri, hurma, pirinç ve benzeri mallar getiren bir kervancı, getirdiği malların parasını alırken daima zorluk çekermiş…
İstanbullu tüccar, bir seferinde hesap görürken çarpma ve toplamalarda kasten hile yaparak, zavallının beş yüz altınını iç etmiş…
Tüccar, ‘deve yürüyüşü ile kervanın Mısır’a gidiş dönüşü altı ay sürer, hilemi yutturdum, dönünceye kadar da unutulur ve araya kaynar gider’ diyerek sevinirmiş…
Kervancı, Bağdat yoluna düşmüş, yol uzun, vakit bol olduğundan, deve üstünde hem gider hem de İstanbul’da tüccarlara sattığı malların hesaplarını bir daha incelermiş. Bu arada hilekar tüccardan yediği kazığın farkına varmış…
Kervanı oğluna ve ortağına teslim edip, ‘beni Bağdat’ta bekleyin, İstanbul’a dönüyorum, şu hesabı temizleyeyim’ demiş…
En iyi Arap atlarından birisine atlayıp, üç beş gün sonra İstanbul’a gelmiş...
Doğrudan doğruya bu hilekar herife gidip durumu anlatsa parayı alamayacağını bildiğinden bir plan hazırlamış…
İstanbul’daki dost ve hemşerileriyle birlikte şöyle bir tatbik etmişler…
Tüccarın dükkanına, ellerinde içinde pek çok inci, elmas, küpe, yüzük, beşi bir yerde ile kıymetli pırlantalar dolu birer çanta olan iki kadın gelmiş…
Kadınlar, ‘biz Hicaz’a gideceğiz, sorduk soruşturduk, en güvenilir tüccar olarak sizi tavsiye ettiler, bunları size emanet bırakacağız. Hicaz’dan sağ salim dönmek kısmet olursa gelir alırız, yok o mukaddes topraklarda ölürsek, size helal olsun, bir kısmı ile bize hatim okutursunuz” demişler…
Tüccar sevinmiş, heyecanlanmış, kendi ayağıyla gelen bu yüklü kısmetin neşesiyle kadınlara bin bir ikramda bulunurken, kervan sahibi dükkana damlamış ve yanlış hesabı hatırlatmış…
Kervancıyı görünce şaşıran tüccar, kadınların yanında bozuntuya vermemek için, ‘ha evet, sen gittikten sonra hesapları incelerken farkına vardım, haklısın, kul hakkından çok korkarım, buyurun paranızı’ demiş…
Kervancı, altınları kemerine yerleştirirken, kadınlar da gitmek için ayağa kalkarak, ‘Biz bu sene Hicaz’a gitmekten vazgeçtik. Allaha ısmarladık’ demişler…
Tüccar planı anlamış, kızmış, köpürmüş ve kervancıya, ‘Böyle döne döne hesap mı olur, ilk yaptığımız hesap doğru idi, bu münasebetsiz zamanda nereden çıktın geldin, hani sen Bağdat’a gidiyordun, ne çabuk döndün’ diye bağırmış…
Kervancı gülümseyerek ‘yutturduğun yanlış hesap Bağdat’tan geri döndü’ demiş ve çıkıp gitmiş…
Hikaye, ‘ticari nakliyatın develerle yapıldığı’ dönemlere ait olsa da,
‘yanlış hesap Bağdat’tan döner’ sözünü yeri geldiği zaman hala kullanırız…
Sapadere Kanyonu ihalesinde olduğu gibi, misal…
Alanya’nın hafızasına ‘adrese teslim, tek kişilik ihale’ olarak yerleşen bu hesap, şu anda yargıya takılmış durumda…
Kanyonun ilk işletmecisi Şefik Bahçe’nin açtığı davada mahkeme ‘yürütmeyi durdurma kararı’ verdi, devamında ’iptal kararı’ çıkarsa yedinci ihale yapılacak…
Alanya Belediye Başkanı Adem Murat Yücel’in, yapılması olası yedinci ihale için nasıl bir ‘hesap yapacağını’ şimdiden merak etmeye başladım doğrusu…
Ben olsam, şartnamedeki 20 milyon liralık ciro yapma şartını, 30 hatta 40 milyon liraya çıkartırım…
El mi yaman, bey mi yaman gösteririm…
Yapar mı?...
“Gaz vermek” gibi olmasın ama bence yapar…
Anlayış, “dediğim dedik, çaldığım düdük” anlayışı çünkü…
Nokta…