İNSAN her ne kadar başka ülkelere gitse de bu coğrafyadan ayrılmadığı sürece kaderini değiştiremiyor. İbn-i Haldun'un dediği gibi gerçekten de 'Coğrafya kaderdir.'' Kaderini değiştirmek istiyorsan önce coğrafyanı değiştirmelisin....

İNSAN

her ne kadar başka ülkelere gitse de bu coğrafyadan ayrılmadığı sürece kaderini değiştiremiyor. İbn-i Haldun’un dediği gibi gerçekten de “Coğrafya kaderdir.’’ Kaderini değiştirmek istiyorsan önce coğrafyanı değiştirmelisin.
İçinde bulunduğumuz coğrafyadaki yakın veya uzak komşularımıza baktığımız zaman aslında bizim Türkiye’de hissettiğimiz krizin rakibimiz olarak kabul ettiğimiz Akdeniz çanağının güney ülkelerinde çoktandır yaşandığını ve aslında gelecekte neler olabileceğine dair bir çok işaretler sunduğunu görebiliriz.
Bu ülkelerden birisi de Eylül 2009’dan Şubat 2016’ya kadar yaşadığım, zorluklarıyla, iyi günleriyle, krizleriyle mesleki gelişimime büyük katkısı olan Mısır.
Mısır hem deniz, kum, güneş turizmine müsait Hurghada, Sharm El Sheikh, Marsa Alam gibi cazibe merkezleri ile hem de tarihsel zenginliğinin kalıntıları Giza piramitleri, Luxor, Aswan gibi eski Mısır medeniyetinin mirası ile aynı zamanda kültür turizminin en gözde destinasyonlarından bir tanesi.
Deniz, kum güneş demişken, bahsi geçen bölgelerde güneşli gün sayısı yılda neredeyse 360 gün. En büyük artılarından bir tanesi ve bir lütuf olarak değerlendirebileceğimiz Kızıl Deniz dünyanın sayılı dalış merkezlerinden bir tanesi, ayrıca deniz suyu sıcaklığının en düşük 22–23 derecelere düşmesi 12 ay boyunca yüzülebilir bir deniz haline getirmektedir.
Mısır’ın bütün turizm yatırımları ve konsantrasyonu Kızıl Deniz kıyı şeridindedir. Bu kıyı şeridini de Sharm El Sheikh, Taba, Dahab Nuweiba şehirlerini içine alan Sina Yarımadası ve Hurghada ile Marsa Alam şehirlerini içine alan Kızıl Deniz (Red Sea) olarak iki ana bölgeye ayırmak mümkündür.
Mısır, Anadolu Medeniyetlerinin bize bahşettikleri o muhteşem miras ve zenginliğin aynısına eski Mısır Medeniyeti sayesinde sahip. Tabii ki bu coğrafyanın genel bir hastalığı olarak gerekli önem orada da verilmemiş ve birçok tarihi eser yapıldıkları topraklardan binlerce kilometre ötelere taşınmıştır. Ancak herşeye rağmen Mısır’da hala bir hazine yatmaktadır.
Kültür turizminin başkenti Nil Nehri kıyısına kurulmuş tarihi Luksor kenti diyebiliriz. Luksor zaten başkent ünvanına hiç de yabancı olmayan bir şehir. Kral Amon-Ra zamanından Yunan dönemine kadar başkentlik yapmıştır. Karnak, Hatşepsut ve Luksor tapınakları, Krallar Vadisi'ndeki mezarlar bu döneme aittir. Dünyanın en büyük açık hava müzesi olarak da bilinen Luksor’da her an herhangi bi taşın altından bir tarihi eser çıkma ihtimali vardır. Hatta yol çalışması esnasında bir heykelin bulunmasıyla metrelerce uzunluğunda bir yürüyüş yolu keşfedildiğine şahit olmuştum. Dünyadaki arkeolojik kazıların çok büyük çoğunluğu Mısır’da ve halen keşfedilmeyi bekleyen yüzlerce hazine toprak altında gün ışığına çıkacakları günleri beklemektedir.
Luksor sadece tarihi ile değil doğal güzellikleriyle de bir çekim merkezi. İklim olarak Alanya ile benzer bir yanı Luksor’da da muz yetiştiriciliğinin yapılması. Nil Nehri üzerinde Luksor–Aswan arasında yapılan kruvaziyer turları turistler için hem tarih hem de doğanın tadını çıkarma fırsatı sunmaktadır. Üç gün süren bu Nil Nehri gezisinde, Nil Nehri üzerinden bütün tarihi kalıntıları görmek mümkün iken aynı zamanda Nil Nehrinin bir şehire bahşettiği zenginlikleri de görmek mümkündür.
Luksor’un bu güzelliklerinin tadını çıkarmak için Luksor’a gidip bir kaç gün geçirilmesine de gerek yok. Eğer Hurghada şehrinde Kızıl Deniz’in keyfini sürmek ise asıl amaç, bir gününüzü günlük turlarla Luksor’da geçirme şansınız da vardır. Yaklaşık 300 kilometrelik uzaklık sayesinde Luksor Hurghada’dan tercih edilen günübirlik turların başında gelmektedir.
Luksor’u anlatmak için kitaplar yazmak gerek, o yüzden burada kesmek daha uygun olacak. Meraklıları daha fazla araştırmak isterlerse Krallar Vadisi, Karnak Tapınakları, Luksor Tapınakları, Hatşepsut Tapınağı başlıca araştırılacak ya da gezilip görülecek yerlerdir.
Luksor’dan yaklaşık 650 kilometre kuzeye ilerlediğimizde karşımıza hala gizemi çözülememiş Giza Piramitleri olarak adlandırılan Keops, Kefren ve Mikerinos Piramitleri çıkmaktadır. Bu piramitler Kahire’yi bir diğer önemli çekim merkezi yapmaktadır. MÖ 2560 yıllarında yapıldığı tahmin edilen Keops Piramiti için Napolyon’un, 1798'de Mısır'a girdiğinde piramitlerin önünde askerlerine; "Askerler, piramitlerin tepesinden 40 yüzyıl bize bakıyor" dediği rivayet edilir.
Son zamanlarda siyasiler nedeniyle daha çok çekişme ve kızgınlığa dönüşmüş olsa da Kahire ile biz Türkler’in de derin bağları bulunmaktadır ve bunun izleri Kahire’de hala görülebilmektedir. Bunun en büyük izi Kahire Kale’sinde bulunan Muhammed Ali Paşa Camisidir. Muammed Ali Paşa bizim Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dan başkası değildir. Mısır’da bir kahraman gibi anılır ve kalede heykeli de mevcuttur.
Bu kadar çekim merkezi var iken Mısır’ın turizm arzı ne diye bakmak da faydalı olacaktır sanırım. Mısır’ın toplam arzı 1.015 otel ve 182.307 oda. Bunun 281 otel, 69.777 oda ile 38%’lik kısmı Red Sea bölgesinde iken 295 otel, 63.473 oda ile 35%’lik kısmı Sina Yarımadasındadır. Geriye kalan 27%’lik kısım diğer bölgelerde bulunmaktadır.
Sadece bir kaç bölge, 1.015 otel ve 182.307 oda ile Türkiye’nin sahip olduğu 3.680 otel ve 465.000 oda kapasiteye oranla Türkiye’nin rakibi olarak görülmese de aslında turizm hususunda Mısır ile bir çok konuda benzerlikler ve şu anki krize ışık tutacak önemli detaylar mevcuttur.
Mısır’da geçen altı buçuk senenin izlenimleri, krizler, yapılan ve yapılmayanlarla Türkiye’deki kriz ile benzerliklerini bir sonraki yazımda ele almaya çalışacağım...

Kızıl Deniz – Su Altı


Kahire – Muhammed Ali Paşa Camii


Kahire – Keops Piramiti


Luksor – Karnak Tapınakları


Luksor – Nil Nehri Gezisi