KURBAN Bayramı'na yaklaşık iki hafta gibi bir süre kalmışken ulusal, görsel ve yazılı medyada her sene görmeye alıştığımız ve bu sene göreceğimiz haberler şimdiden belli... ‘'Kadıköy'de kurbanlık boğa operasyonu'',...

KURBAN

Bayramı’na yaklaşık iki hafta gibi bir süre kalmışken ulusal, görsel ve yazılı medyada her sene görmeye alıştığımız ve bu sene göreceğimiz haberler şimdiden belli...
‘’Kadıköy’de kurbanlık boğa operasyonu’’, ‘’Boğaz yine kan gölüne döndü’’, “Acemi kasaplar kendini kesti’’ ve buna benzer haberleri yine sıklıkla dinleyip okuyacağız.
Yerel medyada ise yine üç aşağı beş yukarı Ramazan Bayramı’nda gördüğümüz haberler ağırlıkta olacak gibi.
Yine aynı haberler ağırlıkta olacak diyorum, çünkü iç pazar talebinin Kurban Bayramı’nda da Ramazan Bayramı’ndaki seviyelerde olması bekleniyor.
Yine en alt kadrosundan genel müdürüne, taksicisinden seyahat acentası görevlisine kadar turizm camiası çok yoğun geçen bir sezonun ardından, yabancı ziyaretçi yoğunluğundan kaynaklanan talebe yetişememenin vermiş olduğu yorgunluk ve bıtkınlığın etkisiyle “Bu Türkler de nereden çıktı?’’ diye söylenip her türlü alay ile yerli turiste verip, veriştirecekler...
İç pazar olmadan turizm kalkınmasının mümkün ve sürdürebilir olacağını düşünen tek ülke Türkiye’dir sanırım.
2015 yılında yurt içinde gerçekleşen seyahat harcamaları 24 milyar 409 milyon 560 bin TL (2015 yıl sonu kuru ile yaklaşık 8 milyar 400 milyon USD)
Bu rakamın ne ifade ettiğini, yurt içi ve yurt dışı turizm gelirlerinin Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’ya etkisine baktığımız zaman daha iyi anlayabiliriz.
Aynı zamanda turizmde başı çeken diğer Akdeniz ülkelerine de bakmakta fayda var.
Dünya Seyahat ve Turizm Konseyi’nin ülke ülke yayınlamış olduğu “Turizmin Ekonomiye Etkisi 2016’’ raporlarına göre, Türkiye’de turizmin GSYİH’ya olan etkisinin % 45.3’lik kısmı iç pazar turizm harcamalarından oluşurken, yabancı ziyaretçi harcamalarının oranı % 54.7.
Bu rakam İspanya için % 52.3 iç turizm harcamaları, % 47.7 yabancı ziyaretçi harcamaları iken Fransa’da ağırlık iç pazar harcamaları.
İç pazar harcamalarının, turizmin GSYİH’de yarattığı etki içerisindeki oranı Fransa için % 75.1.
Dünyada turizm gelirleri konusunda önde gelen ülkelere bakıldığında yine durum bundan farklı değil.
Görüldüğü gibi iç pazarın, bir ülke ekonomisi için önemi aşikar iken Türkiye’deki ‘’istemezuk’’ anlayışını anlamak biraz zor.
Aslında herkesin genel şikayeti, daha çok yerli turistin davranışlarından kaynaklanıyor.
Ancak unutulmaması gereken, tatil bir kültürdür, insanların tatil anlayışları zaman içerisinde gelişir ve çeşitlenir.
Bu işi bir geçim kaynağı olarak yapan hiç kimsenin de, o gelsin, bu gelmesin deme gibi bir lüksü de yoktur.
Siz hiç marka olmuş bir araba markasının, ya da konut yapıp satan bir firmanın, ‘’Şu şehirden olan gelsin, benim evimi arabamı alsın, şu şehirden olan gelmesin’’ dediğine tanık oldunuz mu?
Ancak Türk turizmindeki bu sıkıntı sadece iç pazar için değil genel olarak bütün pazarlar için karşılaşılan bir durum.
Alanya’da uzun yıllar önce Rus pazarı ağırlık kazanmaya başladığı sıralarda da aynı durum geçerli idi. Rus misafir, Alman misafir veya diğer Avrupalı misafir ile karşılaştırılır, tercihen Avrupalı misafir sayısı daha yüksek tutulmaya çalışılırdı.
Hatta çok iyi hatırlıyorum, Avrupalı misafirin ağırlıkta olduğu tesisin daha kaliteli olduğu algısı bile vardı.
Ancak şu an geldiğimiz noktada herkes Rus misafirin eksikliğinden hayıflanmakta.
‘’Bütün yumurtaları aynı sepete koymamak’’ herkesin çok iyi bildiği ve belki de meslek hayatımda bin kere duyduğum bir sözdür.
Ama pratikte nedense herkes rüzgarın estiği yöne doğru savrulmakta ve hiç kimsenin aklına kötü durum senaryoları ve önlem planları gelmemektedir.
Her milletin hatta aynı milletten insanların davranışları, bir çok faktöre bağlı olarak değişiklikler göstermektedir.
Kimisi çok alkol tüketen, kimisi çok yemek yiyen veya israf eden, kimisi ise bir kralmış gibi muamele görmek isteyen tipte olabilir.
Burada olması gereken, pazarların özelliğine göre ürün ve fiyat dengesini sağlayıp hizmet vermektir. Aksi takdirde bu millet gelsin, şu millet gelmesin mantığı olduğu sürece ne turizmde bir ilerleme sağlanabilir ne de kriz durumlarında sektör ayakta kalabilir.
Türk turizmcisinin son umudu ve dört gözle beklediği bayram tatilinde “Turizmcinin yüzü güldü’’, ‘’Bayram bereketi’’ tarzı haberleri bolca okuyup, en azından kötü geçen bir sezonun son demlerinde sektörün az da olsa mutlu ve umutlu olması dileğiyle...