ZAMAN yolculuğu mümkün müdür acaba diye düşünürdüm sıkça. Prag'ı görünce bunun olabileceğini anladım. Uçağı bir zaman makinesi olarak düşünürsek, ışınlanma hızıyla olmasa bile Antalya'dan 2 saat 55 dakikalık bir uçuş...

ZAMAN

yolculuğu mümkün müdür acaba diye düşünürdüm sıkça.
Prag’ı görünce bunun olabileceğini anladım.
Uçağı bir zaman makinesi olarak düşünürsek, ışınlanma hızıyla olmasa bile Antalya’dan 2 saat 55 dakikalık bir uçuş ile Orta Çağ Avrupa’sına seyahat edilebiliyor...
Körfez ülkelerinin havasından mıdır suyundan mıdır, en ufak bir tatilde insanlar kendilerini yurt dışına atmaktalar.
Biz de Dubai’ye taşındıktan sonra ilk tatil planlarını yaparken, uzun tartışmaların ardından Prag’ta karar kıldık.
Tabi ki benim tercihlerim arasında daha maceravari destinasyonlar olan; Hindistan, Nepal hatta Afrika kıtasında bir ülke varken, her Türk ailesinde olduğu gibi bizde de hanımın sözü ağır bastı.
Sıkıcı Schengen hazırlıkları ve uzun bir bekleyişten sonra vizelerimizi son anda aldık ve artık Ortaçağ’a ışınlanmaya hazırdık.
Tatil öncesi yapılan araştırmalar, okumalar, tatilin kendisinden daha zevklidir bir çok insan için.
Ben de Prag ile ilgili bilgileri araştırırken, istisnasız her kaynakta Prag’ın halen Ortaçağ havasını yansıttığını okuyordum.
Ancak kendi kendime de “ne kadar korunmuş olabilir ki” diyerek, Türk şehirlerinde olduğu gibi yeni binalar arasında tek başına kalmış tarihi yapılar göreceğimi düşünüyordum.
Ancak uçaktan inip de şehir merkezine doğru gittiğiniz zaman, şehrin eski şehir ve yeni şehir olarak ikiye ayrıldığını görüyorsunuz.
En ilginç olanı da eski şehir bölümünde tek bir tane bile yeni yapının bulunmaması.
Bu yapılardan en çok rağbet göreni de köprüler şehri Prag’ın en meşhur köprüsü olan Karl Köprüsü, ya da orijinal adıyla Karluv Most.
Karl Köprüsü’nün yapımına 1357 yılında başlanmış ve ancak 1400 yılında tamamlanabilmiş.
Köprü üzerinde değişik zamanlarda dikilmiş otuz heykelden bir tanesi de Osmanlı’ya ithafen yapılmış.
Bir zindan başında bekleyen yeniçerinin üzerinde kurtarıcı bir aziz betimlenmiş.
Heykelin yapım yılı 1852, yani Osmanlı’nın artık iyice zayıfladığı yıllar.
Karl Köprüsü, Prag kalesi ile birlikte şehri birbirine bağlayan en önemli köprülerden biri olduğu için, turistik çekim merkezinin tam orta yeri.
Gündüz vakti iğne atsanız yere düşmeyecek bir yoğunlukta olan bu köprüyü, uykunuzdan feragat ederek gün doğmadan önce ziyaret etmenizi tavsiye ederim.
Böylelikle, kendinizi hem tamamıyla Ortaçağ’da hissedebilir hem de köprü üzerinde o muhteşem gün doğumunun tadını çıkarabilirsiniz.
Kale tarafından gelip şehir tarafına geçtiğiniz zaman, adeta bir açık hava sanat merkezine gelmiş gibi oluyorsunuz.
Her adım attığınız yer bir müze, bir resim sergisi, bir tiyatro ya da sanat atölyesi.
Sanat bu şehir için yemek içmek kadar hayati bir mesele...
Geleneksel toplum değerlerinin dışında yaşayan, kültürlü kişi ve aynı zamanda çingene, berduş, sanatçı anlamına gelen Fransızca ‘’bohem’’ kelimesi de Bohemya’dan türetilmiş.
Bohemya, eski çağlardaki Çek toplumunun ülkesini tanımlamaktadır.
Bu sanat merkezinde, birbirinden güzel tiyatro ve opera oyunları izleyebilir ya da ilgi alanınıza göre bir müzeyi gezebilirsiniz.
Şehir merkezine geldiğinizde görebileceğiniz yine başka bir ilginç yapı da ‘’Astronomik Saat ve Kulesi’’.
1410 yılında, saat yapımcısı Mikulas Kadan ve Charles Üniversitesi matematik profesörü Jan Sindel’in birlikte inşa ettikleri saat, halen çalışır durumda olan ve en eski astronomik saattir.
Her saat başı gerçekleşen kukla gösterisini izlemek için kalabalıkla birlikte beklerken, saatin gizemini inceleyebilirsiniz.
Ayrıca saatin bulunduğu kuleye çıkarak bütün Prag panoramik bir şekilde izlenebilir.
Bu bölgede görülebilecek bir diğer ilginç eser de Klementinum Kütüphanesi.
Bu kütüphaneyi gördüğünüz zaman, bir toplumun kitaba, bilime ve toplumsal mirasına ne kadar değer verdiğini anlıyorsunuz.
Barok mimarisiyle yapılan kütüphane, 1722 yılında açılmış ve yaklaşık 20 bin kitaba sahip.
Kitapların hepsi orijinal kopyalar ve şu an renove ediliyorlar.
Kütüphane o kadar iyi korunmakta ki, kapısı her saat başında sadece on dakika açık kalabiliyor ve insan nefesinin zarar vermemesi için sadece kapıdan görebiliyorsunuz.
Kitaplar arasında yürüyemeseniz bile, sadece kapıdan bakmak bile çok etkileyici.
Prag’ta gezilip görülecek yerler anlat anlat bitmeyecek cinsten. Diğer ünlü turistik yerleri; Yahudi mahallesi Josefov, Aziz Vitus Katedrali, Prag Kalesi, Kampa Adası olarak sıralanabilir.
Ancak biz Türkler için bir diğer popüler mekan da Nazım Hikmet’in belki de bir kaç şiirini yazdığı Cafe Slavia...
Çekya bizim için sadece gezilip görülecek bir destinasyon değil, aynı zamanda önemli bir de pazar. Çekya’dan 2015 yılında Türkiye’ye gelen turist sayısı 212.464 iken, maalesef 2016 yılı bu rakamın çok gerisinde kalacak gibi.
Bir Çek arkadaşımla konuşurken, arkadaşım Çeklerin ülkenin geçmişte yaşamış olduğu her türlü iç kargaşa dönemlerinde bile seyahat etmekten vazgeçmediklerini söyledi.
Türkiye’nin onlar için çok önemli olduğunu anlattı.
Ancak, şu sıralar insanların Türkiye’ye seyahat etmeye korkmalarından bahsetmesi, ülke imajımızın ne kadar bozulduğuna bir örnekti maalesef...
Umarım bu olumsuz imajı en kısa sürede değiştirerek, 2017’den itibaren turizmdeki o başarılı günlerimize kavuşuruz.
Çekya ziyareti, hem yeni bir kültür, hem yeni bir ülke görmek, hem de Türkiye hakkında pazarda bilgiler toplamak açısından çok faydalı oldu.
Ama bu seyahatin benim için kıssadan hissesi ise şuydu:
‘’Türk hanımları her zaman haklıdır, özellikle de tatil yeri seçimi konusunda sözleri mutlaka dinlenmelidir.’’