Anlaşılan Osmanlı’ya çok kafa tutmuşlar. Sevenlere rağmen, nefret duygularını yenemeyenler de vardı ki bu, sanat ve kültürel değerlere yansıtılmıştır. Kulaklar rehberin mikrofonundaydı:

“Belgrad’ın şehir planlama ve yapılanmalarında Tito’nun bırakmış olduğu muhteşem bir miras var. Sosyalist Yugoslavya’nın şehre bıraktığı bu miras, geniş caddeler, birbirini kesen ara sokaklarla kendini gösteriyor. Belgrad şehrinden bahsediyoruz; düz, geniş bir alana sahip, 135 km²’lik genişçe bir alana yayılmış bir şehir. Burası, Sırpların yoğun olduğu bir ülkedir: Nüfusun %90-95’i Sırplardan oluşur.”

Mutfak konusunda en çok zorlandığımız yer burası. Menüsünde “püre üzerinde ulaç olacak, salatalık olacak, bir dilim baklava ve bir de çay ikram” edilecektir. Akşam yemeğimizi Türk restoranında alacağız. (Masada 5 kişiyiz. Menüde tatlı da vardı. Bir tabakta 5 dilim tatlı geldi. Ben de herkese aynı gelecek diye düşünerek, porsiyonları bayağı büyük zannettim. Tabağa uzanınca: “Hoop! Bu beş kişiye ait.” Hmm! Şok oldum. Hem de biraz utandım ama zaten bir tanesini alacaktım deyip durumu atlattım. Meğer her dilim bir lokmalıkmış, yani bir porsiyonmuş!?)

“Şu sağ tarafta Waterfront Projesi arkadaşlar, görüyorsunuz. Bu proje 100 milyar dolarlık bir proje, gökdelenle birlikte tabii. Hâlen devam ediyor, bakın! Bitmedi. İşte bahsettiğimiz tekne turu Sava-Tuna Nehri üzerinde; Tuna ileride. Burası Sava’dır. Sava ve Tuna Nehri, bakın! Aziz Mihail Katedrali’ni, kilisesini görüyorsunuz. Sol tarafımızda saat 11 yönünde. Altın varaklı yapı olan Waterfront Projesi’dir. Evet! Valizlerimizi otelimize indireceğiz, oradan da Belgrad şehir turuna başlayacağız...”

Sırbistan’ın başkenti Belgrad sokaklarında, gün batımını Sava ve Tuna nehirlerinin kenarındaki kaleden izleme heyecanını yaşıyoruz. Rehber Abdülkadir Bey, vaktin iyi kullanılması için uyarıyor ve anlatıyordu:

“Knez Mihailova Caddesi burası. Aynen bizim Beyoğlu İstiklal Caddesi’ne benziyor. 800 metre uzunluğunda bir cadde. Yaklaşık 300 metre sonra Kale Meydan Parkı’na giriş yapacağız, sonra kalenin içerisine gireceğiz. Kalenin dibinde şehir turumuzu bitireceğiz. Saat 18.30’da, şurada baklava tepsisi var ya! Baklava tepsisinin önünde buluşuyoruz! Yalnız, restoran orası değil. Buraya yakın bir nokta. Ama buluşma noktamız burasıdır. Kusura bakmayın, baklavanın önünde buluşuyoruz. Şimdi beraber turumuzu gerçekleştireceğiz.

Az önce otobüste gelirken meydanı gösterdim ya size. At üzerinde bir heykel vardı. O at üzerindeki Knez Mihailova heykeli. Söz konusu at üzerindeki heykelin olduğu yerde Dış İstanbul Kapısı vardı. Osmanlı hakimiyeti buradan gittikten sonra Dış İstanbul Kapısı yıkılacak, Prens Mihailova'nın anıtı Dış İstanbul Kapısı’nın olduğu yere dikilecek ve Çar Grat dedikleri İstanbul’a doğru yöneltilecektir. Şehir; o kapı ile az önce baktığımız yol arasındaydı. Yani Belgrad şehri üç bölümden oluşur:

Şu an bakın! 1 numaradayız. Burada bir numara, şu saat kulesinin olduğu yere kadar olan alana “Orta Kale” deniyor. Orta Kale, Osmanlı tarafından askeri bir karargâh olarak kullanılmıştır. Burada askeri karargâh alanlarını göreceğiz. Bu alanda özellikle bir yapı yok. Çünkü burası süvari birlikleri ve aynı zamanda piyade birliklerinin talim alanıydı. Bu yüzden bir şey inşa edilmemiş. İleride bakın! Şu yapı topluluğu, bir karargâhın ta kendisidir...”

Belgrad’ın Avrupa ve Osmanlı medeniyetindeki yeri anlatmakla bitmiyordu... Belgrad sokaklarında dolaşıyoruz...