​YAZIMA başlamadan önce, toplumsal bir yara haline gelen bu meseleye duyarlılık gösteren Yeni Yol Grubu’na, Saadet Partisi, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi ilçe başkanlarına tüm halkımız adına bir teşekkürü borç biliyorum.

Ayrıca bu sinsi düşmana dikkat çeken İYİ Parti Alanya İlçe Başkan Yardımcısı Sayın Atilla Baysal’a da şükranlarımı sunuyorum.

Şunu açıkça ifade etmeliyim ki; bu konu enflasyondan, hayat pahalılığından ya da yatırım azlığından çok daha hayati bir önem taşımaktadır.

Alanya özelinde farkındalık yaratmak adına, tüm siyasi parti yetkililerinin ve temsilcilerinin siyasi görüş farkı gözetmeksizin ortak bir platformda buluşmasının, bu mücadeleyi çok daha etkili kılacağı düşüncesindeyim.

​İstatistiklerin soğuk yüzü, ne yazık ki çoğu zaman ardındaki derin trajedileri gizlemeye yetmiyor. TÜİK’in son beş yıla ait verilerine baktığımızda, uyuşturucu ticareti ve kullanımı nedeniyle cezaevine girenlerin sayısındaki grafik korkutucu bir tırmanış sergiliyor.

Pandemi dönemindeki geçici yavaşlamayı bir kenara bırakırsak, sokaklarımızdaki ve cezaevlerimizdeki bu "beyaz ölüm" bilançosu bizlere tek bir gerçeği haykırıyor: Daha sıkı, daha kararlı ve çok daha tavizsiz bir mücadele şart!

​Yıllık ortalama 30 binin üzerinde insanın bu bataklık nedeniyle mahkûm olması, meseleyi sadece basit bir asayiş sorunu olmaktan çıkarmıştır.

Bu rakamlar; dağılan yuvaları, evladını kaybeden feryat figan içindeki anne babaları ve hayatının baharında solup giden gençleri temsil ediyor.

Uyuşturucu, sadece bireyi değil, toplumun en temel yapı taşı olan aileyi ve nihayetinde devletin geleceğini doğrudan hedef alan bir terör biçimidir.

​Zehir ticaretini yapanlara verilen cezaların ağırlığı ne kadar mühimse, sokaktaki arzın kurutulması da o derece hayati bir önem taşımaktadır.

Ancak bu mesele, sadece kolluk kuvvetlerinin omuzlarına bırakılamayacak kadar büyük ve çok katmanlıdır.

Gençlerimiz, merakla atılan o ilk adımın aslında ucu bucağı görünmeyen dipsiz bir kuyuya açıldığını fark etmelidir. "Bir kereden bir şey olmaz" cümlesi, bir ömrün feda edildiği tarihin en büyük ve en karanlık yalanıdır.

​Burada en büyük görevlerden biri de ailelere düşüyor. Lütfen çocuklarınızın dünyasına misafir olun.

Kimlerle vakit geçirdiğini, neye üzüldüğünü veya neyi dert edindiğini bilmediğiniz her an, o boşluğu bir zehir tacirinin doldurabileceğini unutmayın.

Toplum olarak uyuşturucuyla mücadeleyi sadece polisiye bir vaka değil, bir kültür ve varoluş mücadelesi olarak görmeliyiz.

Bu zehre karşı "sıfır tolerans" göstermek her onurlu vatandaşın asli görevidir.

​Sonuç olarak; istatistiklerdeki bu ürkütücü rakamları düşürmenin yolu sadece cezaevi duvarlarını yükseltmekten değil, toplumsal farkındalığı zirveye taşımaktan geçer.

Devletin demir yumruğu tacirlerin ensesinde olurken, toplumun şefkatli eli de gençlerimizi bu bataklıktan çekip almalıdır.

Unutmamalıyız ki uyuşturucuyla mücadele, aslında yarınımızı kurtarma mücadelesidir. Yarın çok geç olmadan, bugün hep birlikte sesimizi yükseltelim ve kararlılıkla haykıralım: "Zehre yer yok, hayata şans ver!"

Esen kalın...