Bu yazının başlığı bir kaç kez değişti. Bir önceki yazı başlığım Ağustos ayının Türk tarihindeki yeri üzerine olacak ve şanlı adını taşıyacaktı. Fakat son elim olaylar Ağustos ayının ve yazımın başlığını gölgeledi. Böyle...

Bu yazının başlığı bir kaç kez değişti. Bir önceki yazı başlığım Ağustos ayının Türk tarihindeki yeri üzerine olacak ve şanlı adını taşıyacaktı. Fakat son elim olaylar Ağustos ayının ve yazımın başlığını gölgeledi. Böyle olunca da bu başlık çıktı ortaya. Ağustos ayına şöyle bir bakmak gerekir tarihsel açıdan: 1071 Malazgirt Zaferi ile Anadolu bir daha çıkılmayacak şekilde artık Türklerin kesin ve sonsuz vatanı olmuştur. 23 Ağustos-12 Eylül 1921 Sakarya Savaşı'nın yapıldığı ve Türk’ün ‘ateşle imtihanı’ denilecek savaşın kazanıldığı zaferdir Sakarya. Ayaklarında doğru dürüst ayakkabı, sırtlarında parkaları olmayan Mehmetçiğin şanlı zaferidir bu tarih. Binler vatan için şehit öldü. Bugünkü yaşamımızı bu Mehmetçiklere borçluyuz. Bu savaşla beli kırılan Yunan ordusu kendilerini toparlayamadılar fakat öç alma duygusu yüzünden 26 Ağustos 1922'de tekrar saldırıya geçtiler. 5 Ağustos 1921’de Mustafa Kemal Paşa Başkomutan olarak ordunun başına geçmiştir. Mustafa Kemal ve ordusu 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da düşmana gereken cevabı vermişlerdir. Böylelikle Başkomutanlık Meydan Muharebesi de diğerleri gibi şanlı tarihimize yazılmıştır. Milli mücadelenin son safhası 30 Ağustos tarihidir. 20 Temmuz 1974’de başlayan ve Kıbrıs Türkü’nün varoluş mücadelesinin son aşaması yine Ağustos ayındadır. Rumların ve Batı’nın uyuşmazlığı sonucu 13 Ağustos’ta başlayan ikinci harekat sonucunda Kıbrıs Türk kesimi artık kendi sınırlarını çizmiştir. Bu kadar önemli ve şanla yazılmış tarihimiz varken ne yazık ki son yıllarda yapılan; bazılarının söylemi gibi gizli; bazılarının söylemi gibi açık savaşın provaları tekrarlanmaya başlamıştır. Ağustos ayını kana bulayan bu saldırılar insanların kendini savunma ve dinleme zamanıdır. Uluslararası işbirlikçilerin ve Batı’nın Emperyalist çıkarları yüzünden Anadolu yeniden kan ve revan içine çekilmek istenmektedir. Eğer yeryuvarlağı çökerse herkes altında kalır, kimse kazanamaz. Bir tek kazanan uluslararası silah tüccarları olur. Bırakın özgürlükmüş, adaletmiş, ikinci sınıf vatandaşmış gibi safsata söylemleri. Herkes Türkiye Cumhuriyeti'nde birinci sınıf vatandaştır. Radyoda Yemen çeşitlemelerinden bir türkü. Sanatçımız söylerken insanın yüreği sızlıyor. O türkünün bir bölümü şöyle:

Kara çadır is mi tutar?Martin tüfek pas mı tutar?Ağlayalım anam bacım,Elin kızı yas mı tutar?

Yemen yolu çukurdandır,Karavana bakırdandır,Zenginimiz bedel öder,Askerimiz fakirdendir.

Bu bir türkü diyenler çıkacaktır. Bedel ödeyenler iki türlü ödemektedirler, bazıları mangırlarıyla; çoğunluk canlarıyla Şırnak’ta, Hakkari’de Diyarbakır’da, G.Antep’te yani tüm Anadolu’da canlarıyla ödemektedirler. Türkü de bunu güzel ifade etmektedirler. Yanan yine köy çocukları, Mehmetlerin analarıdır, ocaklarıdır.Bazıları da çıkıp birkaç yanlış sözcük söylüyorlar… Gel de sen onu anasına, babasına, ocağına sor. Sonra da “şehitler ölmez, vatan bölünmez” nutukları geliyor. Bir olursak, akıllı olursak vatan bölünmez de, Mehmetler ölmez de. Yoksa daha çok sular akacak köprülerin altından. Kanlı Ağustos yerine şanlı Ağustoslara selam olsun. Bayramımız kutlu olsun.