‘Manastır'ın ortasında var bir havuz' PLAKETLER ve armağanların verilmesinin ardında öğleyin hem yemek hem sergiyi gezmek için Çalıklı köyü ilkokuluna gidildi. Okulda iki sınıf vardı. Birisinde yiyecek diğerinde ise yöresel...
‘Manastır’ın ortasında var bir havuz’
PLAKETLER ve armağanların verilmesinin ardında öğleyin hem yemek hem sergiyi gezmek için Çalıklı köyü ilkokuluna gidildi.Okulda iki sınıf vardı. Birisinde yiyecek diğerinde ise yöresel giysilerden ve aletlerden oluşmuş sergi vardı. Yöresel sergiyi açan bayan öğretmen Öznur hanımla tanıştık. Yöreden yani köyün bağlı olduğu Valandova eyaletinin köylerindeki Türk köylerinden hazırlamıştı sergiyi. Sergide ağırlık olarak giysi ve giysi yapımında kullanılan araç ve gereçler bulunmaktaydı. Çıkrık, Anadolu’nun çoğu yerinde olanlara benziyor belki küçük farklılıklar vardı. Öğleyin yiyecek olan sınıfta yörenden içecek var sandım ama genellikle hazır alanın yiyecekler ve içecekler vardı. Okulun önünde sergiyi hazırlan öğretmen Öznur hanımla ve Abdullah Tahir öğretmenle ayaküstü söyleşiyoruz. Valandova’da 25 öğretmen varmış, ama köyde iki öğretmen bulunmaktaymış. Öğretmenler okulun eski olduğunu ve bu konuda yardım gerektiğin söylüyorlar. Türkiye’den kardeş okul seçim önerimi iyi karşılamıyorlar. Makedon hükümetinin yardım yapması gerekir, diye sitemlerin dile getiriyorlar. Gerçekten okulun sıvaları dökülmüş, pencereler eskimişti. Okul sürelerini soruyorum. Okul Makedonya'da 9 yılmış. Bunun 5 yılını köyde Türkçe ders olarak verdiklerini öğreniyorum. 4 yılında ise başka kentte öğrenim görüyorlarmış. Lise mecburiymiş. Ders kitapları bedava veriliyormuş. Köyde hayvancılık ve tarım geçim kaynaklarıymış. Köyde en çok elma bahçeleri olduğunu öğreniyoruz. Üzüm bağlarının bolluğundan söz ediyorlar. Bunu şuradan biliyoruz, Makedon şarabının iyi kalitededir. Çarşıda satış yerlerinde de çok çeşit gördük. Kazanlarda elma pişirirken içine üzüm incir atarlarmış. Bu karışım aynı zamanda koku verirmiş. Meşenin bir türü olan ve Türkiye’de söylenen dikenli meşe sayılan pıynar yaprakları atılırmış. İkindiye doğru tekrar okuldan ayrılıyoruz. Köyün kahvesinde olan Turgut’un kahvesinde çayları içip otobüse biniyoruz. Öğrenciler, verilen saatte otobüsün yayındaydılar. Bir Çalıklı Hıdrellez festivalini görüp gelmişlerdi. Bizim Türkiye’de unuttuğumuz Hıdrellezi onlar küçük bir köyde de olsalar yapıyorlardı. Otobüste sohbet ede ede Üsküp’e doğru gidiyoruz. Usta yazar Esat Bayram’a ulaşıp akşam otelde olacağımı belirtiyorum. Sena hanım beni otele bıraktıktan sonra Esat Bayram’la otelde buluşuyoruz. 5 yıl sonraki buluşma bu. Uzun bir sohbete dalıyoruz. Dışarı çıkacaktık, ama hava yağmurlu. 70 yaşını üstünde olan Esat Bey araba ile gelmişti. Fakat rüzgarlı ve yağmurlu bir havada dışarı çıkmamızın imkansız olduğunu bildiğim için otelin restoranında geçmişten ve gelecekten konuşuyoruz. Onun bir sözü var unutulmayacak: Bir görüşme bir yüzyıldır (dünyadır) diyordu. İhtiyarlamış yaşına rağmen yanımda olmasından mutlu olmuştum. Dergiden ve kitabımdan armağan ediyorum ve belli bir zamandan sonra gönderiyorum. Esad Bayram 1934 doğumlu Türkçe şiir, makale, öykü, çocuk eseri 90 tane de çeviri yapmış. Türkçe 20 kadar da kitap çevirdiğini söylüyor. Esat Bayram gittikten sonra geziden dönen gurupla birlikte buluştum. Ekipten Zeynep hanımla birlikte kent merkezine doğru gezmeye karar verdik. Önceden hatırladığım yer olan tarihi köprü civarında iniyoruz taksiden. Her tarafta yeni yapılaşma olduğu için biraz dolaşınca kentin merkezindeki devasa Büyük İskender heykelinin olduğu yere varıyoruz. Kentin iki yakasına da birçok heykel dikilmiş önceki gelişimde görmediğim. Gezi içerisinde bir ara Makedonya İlimler Akademisi’ndeki heykeltıraşın yanına gittiğimizde görüştük. Heykeltıraşlar çok kazanmış burada. Bir kafede oturup bir şeyler içtikten sonra gece 12.00‘a doğru otele dönüyoruz. Bir ara Zeynep Hanım gündüz para bozdurmadığı için gece gece döviz bürosu bile aradık. Ben de olan Makedon parası Demar’ı harcayıp dönüp geceyi tamamlıyoruz.06.05.2012 Sabah çevre gezisi vardı. Uzun gün boyunca Makedonya kentlerini gezecektik. Üsküp’ten sonra Kalkandelen ilk göreceğimiz yerdi. 45 kilometre uzaklıkta merkezden. Kalkandelen’e giderken yol boyunca gördüğümüz köylerin Arnavut köyleri olduğunu öğreniyorum. Rehberimiz Ziko Bey Batı Makedonya’da Şar Dağları ve Matka kanyonunun olduğunu söylüyor Şar Dağları’nın diğer yüzünde Kosova var. Onlar da Şar Dağları diyorlardı bu dağ sırasına. Şar’ın anlamı alçak demekmiş. Şar Dağları’nın eteklerindeki köyler genellikle Pomak ve Arnavut köyleriymiş. Kalkendelen 3’üncü büyük şehir. Makedonya’da 150-200 bin arası bir nüfusunun olduğunu öğreniyoruz. İkinci büyük şehir ise Manastır. Bu kent önce Makedonlarla doluymuş. Şimdi yüzde 5 kadar kalmışlar. Kent ağırlıklı olarak Arnavutların yaşadığı bir şehir artık. Kalkandelen’de 3 bin civarında da Türk’ün olduğunu öğreniyoruz. Üsküp’te 12-13 bin Türk’ün olduğunu daha önce söyleşmişlerdi. Oraya göre burası tabi daha az sayıda. Kalkandelen'de bir Türk okulu ve hemşirelik okulu Türkçe eğitim yapıyormuş. Ekonomik ve tahsil yüzünden Doğu Makedonya’ya göre daha zengin bir kentmiş. Tabi öncelere daha zenginlermiş ki zenginler Adriyatik kıyılarında yaşarlarmış. Yugoslavya’nın parçalanmasından sonra buraya gelmişler ve sermayeyi buraya getirmişler. Zenginlikleri de biraz ona dayanmaktaymış. Kalkandelen kentinin Makedonca adı (Tetovan)Burada görülen en ilginç yapı, camisidir. Türkiye’de dahi görmediğim bir cami bu. Caminin içi dışı resimlerle bezenmiş. Biliyoruz ki camilerde resim genellikle olmaz. Cami gördüklerimden çok daha farklı ve ilginç geldi bana. Kalkandelen'deki bu cami 14’üncü Yüzyılda yapılmış resimlerden dolaylı Alacami diyorlar. Harcında ve resim çalışmasında yumurta akının kullanıldığını öğreniyorum. Gerek içinde, gerek dışında bol bol fotoğraf çekiyorum. Hiç boş alan yok. Caminin içi dışı her taraf resimlerle süslenmiş. ‘Burada namaz kılmak bile insana ayrı bir zevk verir’ diye geçiyor içimden.Kalkandelen’de ikinci tarihi bir yapı Harabati Baba Tekkesi. Bugün Arnavutların kontrolünde olan bu tekke. 1538 yılanda Ali Bektaşi adında biri yaptırmış. Çok geniş bir alan sahip. İçinde oturma, yatakhane ibaret yerleri var. Bu kadar geniş bir araziyi birileri, ele geçirmek için sık sık sorun doğurtmak için çaba harcıyorlarmış. Kalkandelen’de geçim kaynağı olarak tütün önemli bir yer tutmakta. Türkülerle meşhur Vardar ırmağı da buranın dağlarında doğmakta. Biz ırmağın çıktığı yer gidemiyoruz zaman azlığı yüzünden. Kentten ayrılıp Manastır’a doğru yola koyuluyoruz. Fakat otobüste burası ile ilgili olarak geçilen efsaneyi öğreniyoruz. Vardar’ın çıktığı yere asıl Başvardar denilmekteymiş. Burada iki kardeşin efsanesi oluşmuş. “İki kardeş akşam öldürülmüş. Sabah birde ne görsünler. Öldürülen iki kardeşin koltuklarının altında iki baş bulunmaktaymış. Onun için baş vardır diye duyulmuş etraftan. Zamanla bu Başvardar olarak söylenip gelmiş. “Manastır’a giderken Gostivar'ın içinden geçip gidiyoruz. Bu kentin adı misafir sever anlamındaymış. Yol boyunca evler sıralanmış. İçinden uluslararası yol geçip gidiyor. Burada 20 bin Türk, bir o kadarda Arnavut da yaşamakta. Makedonya’nın ikinci büyük kenti Manastırdayız. Burası Osmanlı zamanında çok önem arz eden kentlerden birisiymiş ayını zamanda. Türkiye buraya 1995’de konsolosluk açmış. Bu kentin bizim için bir başka önemi ise Mustafa Kemal’in okuduğu Askeri İdadi’nin de bulunduğu kent olmasıdır. Burada Osmanlı’dan kalma iki cami, bir saat kulesi bir de bedesten var, İdadinin dışında. Mustafa Kemal 1894-1896 yıllarında bu askeri idadide eğitimini tamamlamış. 1995 yılında müze haline getirilmiş. Hem İdadi’nin önünde hem de içinde fotoğraflar çekiyorum. Fakat üzüldüğüm bir şey oldu. Burası Atatürk’ün okuduğu bir okul, tanıtım için Türkçe bir broşür bile yoktu fakat İngilizcesi vardı. Sadece Türkçe Atatürk ile ilgili bir CD buluyorum… Otobüsümüzün duracağı yer değiştiği için ben ve Zeynep Hanım bir ara kentte kaybolduk. İdadi’nin önünde otobüsü bulamayınca biraz telaşlanmamız oldu. Otobüsün yerinin değiştiği ve duracağı yeri biz duymamışız. Telefon ettiğimiz guruptaki insanlarda telefonlarını açmayınca canımız bir hayli sıkıldı. ‘Bir otobüsle döneriz’ derken bir arkadaş beni aradı ve buluştuk. Tabi gurup çok sinirli ve tepkiliydi. Bu da bir anı olarak kaldı bizde. “Manastır’ın ortasında var bir havuz” Türküsünün söylendiği kentte ne havuz var ne de başka bir şey. Sadece eski bir çeşme vardı. Oraya mı demişlerdi belli değil. Yol boyunca biraz tartışmalı gidişten sonra İttihat ve Terakki’nin önemli isimlerinden Resneli Niyazi’nin köyünü uzaktan görüyoruz. Rehberimiz bilen var mı diye sordu,DEVAMI YARIN