Heykeller ülkesinde macera sona eriyor 'Beni merak etmişler uyumayıp beklemişlerdi. Babalarının öğretmenini görmek için...' OHRİ'DEN 7.30 gibi ayrılıyoruz. Yolda, Makedonya'da yaşayan bir Türk bayan arkadaşla sohbet ediyoruz....

Heykeller ülkesinde macera sona eriyor

'Beni merak etmişler uyumayıp beklemişlerdi. Babalarının öğretmenini görmek için...'

OHRİ'DEN 7.30 gibi ayrılıyoruz. Yolda, Makedonya’da yaşayan bir Türk bayan arkadaşla sohbet ediyoruz. Radyo Televizyon Enstitüsü’nde görevli birisi. Bizimle birlikte gezideydi. Ondan biraz bilgi alıyorum. Makedonya’da 8 TV kanalı varmış. Devletin kanalında Makedonca, Boşnakça, Türkçe, Arnavutça, Sırpça, Ulahça, olmak üzere 6 dille yayın yapılıyormuş. Ulusal boyuttaki Boşnak ve Arnavut televizyonu da varmış kendi dillerinde yayın yapan. Türkçe yayın saati 2.5 saatmiş. 15.30 ile saat 18 arası Türkçe yayın yapılıyormuş. Radyoda ise daha uzun saatler Türkçe yayın yapılıyormuş 3.5 saat kadar. Ayrıca Gostivar kentinde tamamen Türkçe yayın yapan bir radyo bile varmış. Akşama Üsküp’te oteldeyiz. 07 Mayıs 2012 Artık sempozyum zamanıydı. İki salonda yapılacak olan sempozyumda açılış konuşmaları tek salonda yapıldı. Sonradan Türkiye’den gelenler ayrı bir salonda, başka ülkelerden gelenler ise diğer bir salonda yapıldı. Çünkü açıklama ve Slav dillerini bilenler için düzenlenmişti. Saat 10,00’da yapılan ilk açılış konuşmasını Salih Bey sundu. İçeride büyükelçi, milletvekilleri vardı. Üniversiteden gelen öğrenciler otelin salonunu doldurmuşlardı. Ayrıca sanatseverler, gazeteciler vardı. Makedonya’dan katılan Tahir beyin, başkan İrfan beyin konuşmalarından sonra ayrılan salonlarda konuşmalara ve tartışmalarla devam edildi. Bu süreyi de çok sayıda fotoğraf çekerek belgelemeye çalıştım. Özellikle kendi konuşmamın da yapılacağı salonda uzun süre dinleyici oldum. Diğer salona arada bir gidip geldim. Öğleyin sunular başlayınca yıllar önce Kıbrıs’ta tanıştığımız ve Makedon İlimler Akademisi’nde profesör olan Numan Aruç dostumuz gelmişti. Onunla birlikte Derviş Bey ve Zeynep Hanım akademiyi gezmeye gittik. Bu süre içinde Sena hanımın öğrencileri ile onların getirdiği dergiyi alıp, birlikte fotoğraf çektim birkaç kez. Akademide heykeltıraş arkadaşla tanıştırıldık. Çalışma odasında çok sayıda küçük heykeller vardı. Burada Atatürk’ün heykeli dikkatimi çekti. Atölyede Evliya Çelebi’nin küçük bir heykeli de vardı. Orijinali üç metre büyüklükte bir heykel olacakmış ve şehrin meydanlarından birine dikilecekmiş. Heykeltıraşın atölyesinden sonra Numan beyin odasına çıkıyoruz. Muman Bey bizimle konuşuyor, biryandan da yetişmesi gereken evrakları hazırlıyordu. Çok kısa süre içinde bunları hazırlayıp gönderince derin bir nefes alarak bizlere çaylarımızı söyledi. Görevinden dolayı neler yaptıklarından söz etmeye başladı. Hoş sohbeti arada gelen telefonlar bölüyordu.Akademiyi şöyle bir göz ucuyla gezdikten sonra tekrar otelin salonuna dönüyoruz. Ben, oturum başkanlığı yapacaktım Tülay Uğuzman ile birlikte. Zamanında yetişip masaya geçtim fakat bir konuşmacının konuşmasının ardında sorun çıktı. Tülay hanımın itirazları vardı ki uzun süre tartışmalar yaşadık. 17.30 da oturum bitti. Ardından İrfan Bey Makedonyalı bir konuşmacı ile birlikte bilim insanı Sevim Piliçkova üzerine bir portre sundular, Sevim Piliçkova’da yanlarındaydı. İkisinin arasında oturuyordu. Kişinin kendisini başkalarının anlatması hoş ve gurur verici diye düşündüm. Oteldeki son gecemiz ve akşam yemeğimizdi. Biz yemeğe gitmedik bir gurup olarak. Otelden çıkarak çarşıya gittik. Çarşıda birkaç kişi ile birlikte daha buluştuk ve hep beraber çay içip sohbet ettik. Sonrasında herkes kendi arkadaş gurubunu alıp dağıldı ikişerli üçerli gurup olarak. Ben yine Zeynep hanımla gezerek son gecemizi de tamamlayarak otele döndüm. Son günün sabahı kahvaltıdan sonra kimisi alışverişe, kimisi gezmek amaçlı çarşıya gittik. Öğleyin saat 14.00’a kadar zamanımız vardı. Bir gün öncesinde Tülay hanıma tepki gösterenler onu yanlarına almışlardı. Ben, Tülay Hanım ve Zeynep Hanım birlikte dolaştık. Öğle yemeği alış veriş derken bir kaç müzeyi de arada gördük. Yemekte ise çok ilginç bir şey yaşadık. Köfte yiyeceğiz, Tülay Hanım bir jest yaparak mücver ve biber istedi bizler için ve bunların parasını kendisinin ödeyeceğini ifade etti. Hesap gelince şaşırdık. 1 biber de 150 dinardı, bir porsiyon köftede. Yani et ucuzdu, biber pahalıydı. Böyle ilginç bir durumla karşılaştık. Önceden de gördüğüm Üsküp daha da güzelleşmiş olarak ben de heykeller ülkesi olarak izler bıraktı. Bir öğle sonrası saat 14.00‘da otelden havaalanına doğru gittik. Uçak rötar yapmıştı. Yine bekleyecektik. Ayrıca Numan Aruç dostumuz da İstanbul’a vakıflar ile ilgili bir sempozyuma gitmek için gelmişti. Birlikte koyu bir sohbete daldık. Uçakta yine yan yana düşmüştük. İstanbul'da ise herkes ayrıldı. Yıllar önce okuttuğum öğrencim Adıyamanlı Ahmet’in beni karşılaması sonucu gece saat 01.00 gibi evimize ulaştık. Yıllar sonra ikinci kez gördüğüm Ahmet’in üç kızı vardı. Beni merak etmişler uyumayıp beklemişlerdi. Babalarının öğretmenini görmek için. İstanbul’da sabah biraz geç kalktım. Sonrasında ise şair dostum İsmail Biçer'le buluştuk, yanımda Ahmet de vardı. Bir saat kadar birlikte oturduk, edebiyattan söz edildi ister istemez. Uçak saatim yaklaşınca İstanbul trafiğine yakalanmadan havaalanına vardım. Bir saatlik uçuşun ardından Antalya’da idim artık. Sonrasında iki saati aşan bir yolculuktan sonra 8 Mayıs akşamı evdeydim. Heykeller ülkesini gezmiş ve bir sempozyumu daha böylelikle bitirmiştim.

SON