Neyin ardından diye bir soru sormak gerekirse, son günlerden yaşanan bazı gündem konularının ardından demek isterim. Neydi bunlar: Ulusal bağımsızlığımızın günü Cumhuriyet Bayramı. Bu önemli bayram gününde eskiden okullara, evlere cadde...
Neyin ardından diye bir soru sormak gerekirse, son günlerden yaşanan bazı gündem konularının ardından demek isterim. Neydi bunlar: Ulusal bağımsızlığımızın günü Cumhuriyet Bayramı. Bu önemli bayram gününde eskiden okullara, evlere cadde ve sokaklara Türk bayrakları asılırdı. Yine yapıldı. Bayram kutlama alanları bir yer değil her yerdir. Çünkü bu bağımsızlığımızın günüdür, her yerde kutlanabilir. Her ulusun bağımsızlık günü kutlamaları vardır. Bizim günümüz de 29 Ekim'dir. Çocukluğumuzun, gençliğimizin günlerini hatırlayarak bir karşılaştırma yaptım. O yıllarda nüfus ve konutlarımız azdı. Şimdilerde ise herkesi de çok fazla, fakat eski kutlama heyecanı yok gibi. Evlere, iş yerlerine bayrak tek tük asılmıştı. Biz mi bayramı unuttuk, yoksa bir başka neden mi var? Binlerce insan gerek kendi kentlerinde, gerek Ankara’da yürüdü. Yürüyen insanlarımızın kafasında, kalbinde cumhuriyet meşalesi yanıyordu, diye düşünmek istiyorum. Yoksa sadece yürümek amaç değildi. Yüce Atatürk’ün deyimiyle: “Cumhuriyet ... fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller...” , olarak Cumhuriyet fikrini yerleştirmek gerekir öyle değil mi? Bunun içinde çok okumak ve cumhuriyetin bize kazandırdıklarını bilmek önemlidir. Sonra ardından 10 Kasım, yüce Atatürk’ü anma günü. Her kentte anmalar yapıldı. Ankara’da büyük yürüyüş ve Anıtkabir ziyareti en çok dikkat çekenlerden birisiydi. Milyonu bulan insan yürüdü. Bu coşku seli insanların içlerindeki bağımsızlık ateşini ve Atatürk sevgisini geleceğe taşımak için çok şey demektir. Atatürk’ün bir sözü vardır: “Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, yok olur.” Bunun için Atatürk bilincini geliştirmek, onun yaptıkları doğrultusunda daha ileriye, daha ileriye bakmak gerekir. Yoksa sadece anma günlerinde kalmak Mustafa Kemal ülküsünü geliştirmek için yeterli değildir. Çağdaş medeniyet ülküsü için çok şey yapmak demek, Cumhuriyet’e ve O’nun açtığı yolda ilerlemek demektir. Bunun birinci etkeni de okumak okumak ve okumaktır. Okuyan insan kuru kuruya değil, bir ideale inanır ve o idealler doğrultusunda hayatına yön verir. Cumhuriyet ülküsü bunu gerektirir. Saltanatın kaldırılması, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 1 Kasım 1922’de kabul ettiği “Osmanlı İmparatorluğunu’nun münkariz (batmış, çökmüş) olduğuna dair” 308 numaralı kararname ile gerçekleşmiştir. 1336 (1920)'de tarihe intikal ettiğini" bildirmiştir. Aynı gün alınan bir başka Meclis kararıyla 1 ve 2 Kasım günleri milli bayram ilan edilmiştir. Hiç duyulmuyor ve kutlanmıyor. Türkiye'de 1 Kasım 1928 tarihinde 1353 sayılı "Yeni Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkında kanun"un kabul edilmesi ve yeni alfabenin yerleştirilmesi sürecine genel olarak verilen isimdir. Bu yasayla o güne kadar kullanılan Osmanlı Alfabesi'nin yerine, Latin Alfabesi'nin Türkçeye uyarlanmış bir biçimi kabul edildi. Bu konu hakkında söz etmesi gereken kurumlar bile hiç söz etmediler. Basın ve yayın organlarında bu konu dillendirilmedi. Yazımın başlığı olan “Ardından” derken bu tarihler hakkında ne oluyor demek istedim. Yürümek elbette bir haktır, fakat bilinçli olmak ve ondan sonra yürümek daha önemli değil mi?