Tarihin ve kültürün beşiği, iki kıtanın buluşma noktası, milyonlarca insanın umutla tutunduğu bir metropol. Ancak son günlerde bu kadim şehir, bir yandan devasa bir proje olan Kanal İstanbul tartışmalarıyla çalkalanırken, diğer yandan kapıda bekleyen büyük deprem felaketinin gölgesinde endişeyle nefes alıyor. Muhalefet cephesinden yükselen "Arap kanallarında Kanal İstanbul reklamları dönüyor" iddiası ve iktidarın buna "Yoksul ve fakir insanlara ev yapıyoruz" yanıtı, milletin kafasını iyice karıştırmış durumda. Kim doğruyu söylüyor, bu devasa projenin gerçek amacı ne? 70-80 milyar dolarlık bir harcamanın mantığı nerede yatıyor?

Aslında bunlarla ilgili net bir bilgimiz yok ama iddialar vahim: İstanbul'un su kaynaklarını kurutacağı, ekolojik dengeyi bozacağı ve Marmara Denizi'ni kaybedeceğimiz yönünde korkutucu yorumlar yapılıyor. Ekonomistler de iddialara katılarak, "Bu yatırım kaç yılda kendini amorti edecek ve bu kazanç nereden sağlanacak?" diye soruyorlar. Bütün bu sorular cevapsızlığını korurken, belirsizlik ve güvensizlik ortamı siyaseten derinleşiyor. Tartışma götürmeyen bir gerçek ise uzmanların her gün yaptığı o acı çığlık: Büyük İstanbul depreminin Türkiye için bir beka sorunu olduğu. Çözüm olarak, sanayi tesislerinin daha güvenli bölgelere taşınması, nüfusun azaltılması, riskli binaların yenilenmesi gerektiği belirtiliyor. Ancak ne yazık ki, göz göre göre gelen bu tehlike karşısında somut adımlar görmekte zorlanıyoruz. Siyasi çekişmeler, "Senin ayranın ekşi benim koyunum yahşi" türündeki kısır tartışmalar, yaklaşan büyük bir felaketin önünde adeta bir duvar örüyor.

Aynı coğrafyada, benzer imkânlara sahip iki ülkeyi kıyasladığımızda çarpıcı bir tablo ortaya çıkıyor. Biri refah içinde yaşayıp kalkınmasını sürdürürken, diğeri günden güne geriye gidiyorsa, bunun en büyük nedenlerinden biri eğitim sistemindeki eksiklikler ve öngörülü bir gelecek planının olmayışıdır. İstanbul'da yaşanan 6.2'lik deprem hafızalarımızda tazeyken, benzer veya daha büyük bir felaketin tekrar yaşanma ihtimali her geçen gün artıyor.

Sonra dönüp "Doğal afet" diyeceğiz. Elbette deprem doğal bir olaydır, ancak önlenebilir sonuçların önüne geçmemek daha büyük felakettir.

Artık kısır çekişmeleri bir kenara bırakıp, bilimin ve aklın ışığında, İstanbul'un geleceğini ve vatandaşlarımızın güvenliğini önceliklendirme zamanı gelmiştir. Aksi takdirde, tarih bizi affetmeyecektir.

Esen kalın...