AŞK üzerine yazılmış sayısız kitap, şiir, şarkı ve film olmasına rağmen, hepsi birbirinden çok farklı şeyler üzerinde durmuş ve ayrı bir noktasına değinmiş. Mesela Atilla İlhan 'Ayrılık da sevdaya dahil, çünkü ayrılanlar hala...
AŞK
üzerine yazılmış sayısız kitap, şiir, şarkı ve film olmasına rağmen, hepsi birbirinden çok farklı şeyler üzerinde durmuş ve ayrı bir noktasına değinmiş. Mesela Atilla İlhan “Ayrılık da sevdaya dahil, çünkü ayrılanlar hala sevgili” derken, Nazım Hikmet “Kalbimde senin için yok bir kinim, bence sende şimdi herkes gibisin” ile anlatmış aslında vazgeçemediği aşkını. Popüler kültür, ilerleyen teknoloji ve yaşanılanlar zaman geçtikçe köreltiyor aşkı. Geçmişten günümüze bakınca da görebiliyoruz aşkın değişimini. Her gün fırına gidip ekmek alırmış gibi her gördüğünüze ‘seni seviyorum’ demeyi aşk zanneder olmuşuz. Benim inandığım aşk ise çok daha farklı ütopik ama mümkün.
Aşk karşındaki insanı koşula bağlı olmadan sevmektir. Yani sıfırken sevmektir. Sadece o olduğu için. Araba, ev, o, bu, şunlara bağlı değildir. Bazıları diyor ki; “Sen hiç aç kalmadın. Ondan aşk karın doyurmaz.” Sorun karnının doymasıysa eğer çok klişe ama bir simitle de karnı doyuyor insanın. Yeter ki ruhu aç kalmasın. Maddi şeylerle doyum sağlayan insanların sonunda kurduğu ‘her şey tam bir şey eksik’ de ki eksikliği hissetmemek için savaşalım.
Aşk beklentisizdir. Zor ama gerçek. Ticaret yapmıyoruz ki sen bunu aldın şu kadar vereceksin. Beklentin olmadan sevdiğini mutlu etmektir. İnsan mutlu edince zaten mutlu oluyor. Aşk emek ister. Böyle uzun bir yolda giden eski bir araba düşünün. Benzini biter ama itersen gidebileceğini bilirsin. İtmeye gücünün olmasıdır aşk. Halı işler gibi ince ince işlemen lazım ki, eskise de atmaya kıyamayacağın kadar kıymetli kalsın.
Aşk kabul etmektir. İyisiyle kötüsüyle, artısıyla eksisiyle, doğru ve yanlışıyla. ‘Sen şunu şunu yaptın bana göre yanlış buraya kadar’ demek değil, ‘yanlış yapsan da yanındayım’ı hissettirebilmektir. Boşuna gelenek değil iyi günde kötü günde, hastalıkta sağlık da, bir yastıkta da.
Aşk görmesen bile varlığını hissettiğin, sesini duyduğun an boğazından başlayıp diyaframa uğrayıp oradan ayak parmağına kadar ilerleyen bir boşluk hissidir.
Aşk tercih edilerek, karar verilerek olan bir şey değildir. Öyle bir anda olur, ilk başta bilemezsin, sonra hissedersin bu dünyada yeni bir şey keşfettim sanırsın, öyle heyecanla koşmak, dans etmek istersin.
Aşk vazgeçmemektir. Beklemeyi bilmek, sabretmektir. Gelmesini isterken, gelmeme ihtimalini de göze alıp beklemektir. Cesaret ister. Yani herkesin yapabileceği bir şey değildir. Gerçek aşkın o olduğuna inanıyorsanız pes etmeyin. Elbet bir gün o gemi gelir İsmail abi.
Aşk iyi olan her şeyin yanında olan kötülük gibi acıyı da içinde barındırır. Diş ağrısı gibidir ilk sadece bir bölgeyi etkiler sonra diş ağrısının yayıldığı gibi başına karnına tüm bedenine yayılır acısı. Yaşamaya alıştığın bir iç ses gibi sürekli arka fondadır. Nefes alırken nefessiz kalırmış gibi gelir, konuşursun ağzından cümleler çıkar ama sana sanki susuyormuşsun gibi gelir. Rüyadasın ama gerçekmiş gibi gelir. Gelir de gelir.
Aşk her sabah yastığında başını sağdan sola çevirirken gördüğün sûrettir, iyikindir.
Uzun lafın kısası, aşk bir küçük bir çocuğa baktığında gördüğündür. Çocuktur. Bir anne ile babanın küçük çocuğunu büyüttüğü gibi büyütürsün içinde. Bir gün o evden ayrılıp gideceğini bildiğin çocuğuna duyduğun sonsuz sevgidir.
Sevgiyle kalın. Çocuklarınızı büyütürken süt kadar sevginin de önemini anlayabildiğimiz bir dünya olsun.