YAKLAŞAN tehlikeleri ciddiye almayanlar için bilimsel öngörüler sadece birer safsatadır. Oysa bilim, geleceğe dair ipuçları sunar ve bu ipuçları, özellikle Akdeniz kıyıları için alarm zillerinin çalmaya başladığını gösteriyor.
Doç. Dr. Güray Doğan'ın Akdeniz Üniversitesi'nden yaptığı açıklamalara göre, Antalya'da deniz seviyesi son 10 yılda 7.5 santimetre yükseldi. Bu, iklim değişikliğinin ve su kaynaklarının giderek azaldığının somut bir kanıtı.
Türkiye genelinde iklim değişikliğinin etkileri belirginleşiyor. Yaz sıcaklıkları artıyor, kış yağışları azalıyor, yüzey suları kayboluyor. Kuraklıklar sıklaşıyor, toprak bozuluyor ve kıyılarda erozyon yaşanıyor.
Tüm bu etkiler, su kaynaklarımızı doğrudan tehdit ediyor. Gelecekte en değerli ihracat ürününün savaş uçakları veya balistik füzeler değil, patlıcan, buğday, zeytin ve domates gibi gıda ürünleri olacağı öngörülüyor.
Bu durumdan en çok etkilenecek bölgelerin başında ise Akdeniz geliyor.
Hazırlıklı mıyız?
Peki, biz bu krize hazır mıyız? Su kaynaklarımızı yeterince koruyor ve idareli kullanıyor muyuz?
Ne yazık ki hayır. Geri dönüşüm konusunda atılan adımlar su kaynakları için yeterli değil.
Oto yıkamacılarından çamaşırhanelere kadar atık su arıtma ve yeniden kullanma sistemlerinin yaygınlaşması gerekiyor.
Alanya Ziraat Odası Başkanı Tahir Göktepe'nin, atık su arıtma tesislerinden elde edilen suyun tarımsal sulamada kullanılması yönündeki çağrısı bu bağlamda büyük önem taşıyor.
Alanya bu öneriye sahip çıkmalı ve projenin hayata geçirilmesi için güç birliği yapmalıdır.
Su kaynaklarımız hızla azalıyor ve kuruyor. Bu, yüksek enflasyon ve hayat pahalılığından çok daha tehlikeli bir durumdur.
Kapıdaki Tehlikeyi Görmek
Bu tehlike kendini göstere göstere geliyor. Şimdilik sadece ayak seslerini duyuyor olsak da, kapımızın çalınmasına az kaldı.
Antalya Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere tüm sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimler, bu konuyu sürekli gündemde tutmalıdır.
Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak için su kaynaklarımızı korumak ve yönetmek zorundayız. Aksi takdirde, geleceğin susuz yazları, "Susuz Yaz" filmindeki gibi bir felaket zincirini beraberinde getirebilir. O filmde, suyun hayati önemi ve onun etrafında gelişen olaylar, bizlere bugün içinde bulunduğumuz durumu ne kadar ciddiye almamız gerektiğini hatırlatıyor.
Esen kalın...