Şapkamızı söyle kenara koyduysak sıra geldi serimizin son bölümüne. Türkiye Ekonomisi’ne.

2025 yılı genel itibariyle zor bir yıl oldu bizim için. Ekonomik koşullar gittikçe ağırlaştı. Enflasyon bir belaya dönüştü ve bir türlü başımızdan atamadık. Diğer yandan direkt ekonomi ile ilgili olmamakla beraber siyasette yaşanan gelişmeler ve ortaya çıkabilecek riskler ekonomiyi önemli derecede zorladı. Yabancı yatırımcıyı ürküttü. Güven kırılmasına neden oldu. Kırılganlıklarımızı daha da kırılgan hale getirdi. Birçok parametre üzerinden bakılabilir elbette ama benim baktığım pencereden gördüğüm; tahminlerin tutmadığı, yapısal reformların yine sözde kaldığı, dar gelirlinin, sabit ücretlinin her geçen gün daha da ezildiği.

Enflasyon ile ilişkimiz çok toksik. Sorarsan enflasyonda düşüş var mı? Evet var. Peki, bundan şeyin haberi var mı? Mesela sokaktaki vatandaşın?

Hala yüksek gıda ve hizmet fiyatları, kur – döviz kurlarındaki oynaklık, daha doğrusu oynaklık olmasın diye baskılama, ne zaman nereden ne patlayıp çatlayacak gerginliği ile uğraşıyoruz

Halkın alım gücünün uzun süre baskılı kalması, gelir dağılımındaki adaletsizlik, kayıt dışı ekonomi, iş güvencesizliği, hayat pahalılığı vs. Bu sorunlar, açıklanan rakamlarda iyileşme görülse dahi, toplumun geniş kesiminde karşılığı yok. İster büyüme rakamı yüksek olsun, ister enflasyon düşük açıklansın, çarşıya pazara çıkan adamın, cebindeki para filesini doldurmaya yetmediğinde zaten inandırıcı olmuyor.

Ekonomik iyileşme dediğimiz şeyin maalesef bizde kırılganlığı oldukça yüksek. İçeride zaten durum ortada bir de üstüne küresel finansal koşullar bozulduğunda, bir kelebek etkisi ile sarsılıyoruz. . Türkiye’nin önünde ciddi yapısal dönüşüm ve kurumsal güven inşa etme görevi duruyor. Yıllardır sözde kalanların öze dönüşmesi şart artık.


Fiyat istikrarı ve enflasyon beklentisinin kalıcı biçimde düşürülmesi; para ve maliye politikasında şeffaflık ve eşgüdüm, güvenilirlik oluşturulmadan mümkün değil.

Sanayi, imalat ve katma değerli üretime yatırım; iş gücü verimliliğini ve istihdam kalitesini yükseltmek… Bunlar bir yerden tanıdık geldi mi? Aaa evet evet yapısal reform bunlar.

Döviz kuruna, dış şoklara aşırı bağımlılıktan çıkmak için iç tasarrufları teşvik etmeliyiz.

Gelir dağılımı adaletini sağlamadan tüm kesimleri aynı masaya oturtmamız da olası değil bana sorarsanız.

Uzun vadeli planlama yapmaya başlamalı bunun için de günü kurtarma alışkanlığımızı bırakmalıyız. Acilen Devlet Planlama Teşkilatını yeniden kurmalı ve işler hale getirmeliyiz.

Ve son söz olarak şunu da belirtmeliyim ki, siyaseten yapılan hamlelerin, atılan adımların, düzenlenen operasyonların, açılan soruşturmaların, siyasetçilere şirin görüneceğim derken sosyal medyada avaz avaz bağıran insanların, eline vileda sopasını alıp her konuda ahkam kesenlerin, sırf kendi ile aynı düşünmüyor diye bir başkasını linçleyenlerin inanın ne ekonomik toparlanmamıza, ne ülkece saygınlığımıza faydası dokunuyor. Tüm bunlar sadece güven kırıyor.

Kalın sağlıcakla.