Bir sabah uyanıyorsunuz, kahvenizi alıp gazeteyi açıyorsunuz (ya da artık telefon ekranına bakıyorsunuz) ve karşınıza yine aynı haber: “Sahte diplomayla müdür olmuş!”, “Meğer profesör değilmiş!”, “Kendini vali yardımcısı diye tanıtmış!” İçinizden geçiriyorsunuz tabii “Vali diye de tanıtabilirdi.”

Artık bu haberler öyle sıradanlaştı ki, vatandaş olarak neredeyse “Haa, bu da mı sahte çıktı? Neyse, sıra kimde?” demeye başladık. Şaşırmak şaşırtıcı oldu. Yakında Netflix’te sezon sezon dizi çekilecek malzeme var elimizde. 1. Sezon 1. Bölüm “Halı Yıkamacı Psikolog” nasıl olur sizce? Bölüm altına açıklamasına da şöyle yazarız: “Anlat derdini suya… Köpük köpük temizlensin için…”

2. bölüm mesela “Sahte Diplomalı Başhekim” olsun ama sezon finalini “Torbacı Narkotik Amiri” ile yapmalıyız derim.

Bir ülkenin akademik ve idari kadrosu, diplomasıyla değil de Photoshop'la hazırlanmış belgelerle dolup taşıyorsa, bu işin ucu nereye varır bilemeyiz.

Ülkemiz cennet diye anlatıyoruz, turizm ülkesiyiz diyoruz. Turizmde yapılan hataları eksiklikleri bir başka yazıda kaleme alacağımı not düşerek sadece son günlerin gündemi olan sahte diplomalar sahte görevliler üzerinden bir bakalım mı birlikte?

Turist nasıl bakar sizce bize, bu ülkeye? “Türkiye çok güzel ama her şey biraz… Nasıl desem… “

Düşünsenize, Norveçli bir turist gelmiş Kapadokya’ya. Balona binecek. Pilotu görüyor, güler yüzlü biri. Ama kafasında bir soru: “Acaba bu pilotun lisansı var mı, yoksa photoshop mu?

Ya da bir İtalyan turist, arkeolojik kazıya katılıyor gönüllü olarak. Alan başkanı geliyor, elinde kazma. “Kazıyı ben yürütüyorum” diyor. Turist merakla soruyor: Nereden mezunsunuz? Ne mezuniyeti bacım müteahhitim ben diyor, sorun olmaz izledimdi Göbeklitepe kazı videolarını diye de ekliyor.

Kurumların güvenilirliği, liyakat sistemindeki erozyon devlete olan inancı da sarsıyor. Sahte diplomalı birinin yönettiği bir hastanede ameliyat olmak ister misiniz? Ya da uçuş simülasyonu dışında hiçbir deneyimi olmayan bir “kaptan”la göklere çıkmak?

Ülkeye gelen turistin de güvenini zedeliyor. “Burada gerçekten işler ciddiye alınıyor mu?” sorusu zihinlerde yankılanıyor. Halbuki bizim turizm kampanyalarımızda ne yazıyordu? “Come and see Turkey!” Şimdi ekleyelim: “And check the licence” unutmayın!”

Yabancı öğrenci konusunda da son zamanlarda oldukça atılım yapmıştı Türkiye. Şimdi ise sizce buraya okumaya gelmek ister mi bir öğrenci? Dünyanın sayılı üniversitelerine bizim öğrencilerimiz başvuruyordu doktara için gönül rahatlığı ile kabul ederler mi bizden giden öğrenciyi?

Eğitim reformunu biraz yanlış anladık sanırım. Reform biraz değişik: Okumadan mezun olmak değil artık mesele, okumadan profesör olmak esas hedef!

Günlerdir şakası yapılıyor sosyal medyada. Alışveriş sitelerinde “Bugün sipariş ver, yarın doçent ol!” kampanyası başlayacak. Üstelik kredi kartına 12 taksit imkanıyla! Birkaç tıkla tıp diploması mı istersin, hukuk fakültesi mi, makine mühendisliği mi? Hatta “3 lisans alana 1 yüksek lisans bedava!” Promosyonları hazırlanacak. “Yüksek lisansı alana rektörlük bedava” diyenler bile olacak; yanında kahve makinesi de hediye!

Böyle giderse yakında televizyonlarda şöyle reklamlar dönecek:

“Bu fırsat kaçmaz! Sadece bu hafta, diploma paketinde özel indirim! Eczacılık + İç Mimarlık + Siyaset Bilimi bir arada! Üstelik ücretsiz transkript yanında hediye!”

Şakası yapılıyor da şöyle bir oturup düşününce hiç komik değil!