Alanya Kültür Sanat ve Turizm Vakfı (ALSAV) yetkilileri ve vakıfla iletişimdeki şahsiyetler, halkı ilgilendiren hususlarda çok yönlü araştırma, soruşturma, belge çalışması yaparak bulan, yazan, geçmişten geleceğe faydalı ve doğru bilgileri açığa çıkarma, uygulama gayretiyle üzerinde özen gösteren amatör ve akademisyenlerden oluşmaktadır. Ölüm de doğum gibi haktır. Doğumlarda mutluluk, ölümlerde hüzün vardır. Taziyelerden maksat cenaze yakınlarının hüzün ve acılarına ziyaretlerle ortak olmaktır.
Taziye sonrası yemek ikram edilmektedir. Bu, İslam’da zorunlu gibi algılanmakta, dini vecibeyi yerine getirme hissiyle zorunlu görülmektedir. Fakir kesimleri maliyetler dara düşürmektedir. Ödeme imkânı olmadığı halde kredi çekip ikramda bulunanlar yanında, krediden icraya düşenler de vardır. İrtibat kurulan din adamları, “Taziye süresi, taziye yemeğinin” İslam dini vecibelerinde yer almadığı açıklanmaktadır. Ticaret dünyasının dini vecibeler üzerinden garip gurabayı zor duruma düşürmesine müsaade edilmemelidir.
Taziye günü ve yemek hususunda toplumda “dini zorunluluk” gibi algılanan hâl, örfi adetlerdendir. Diyanet sayfalarında; taziyelerin sünnet dairesinde 3 gün üzerinde karar kılındığı, acılı, üzüntülü günlerde “komşulardan cenaze evine” yemek ikramının daha uygun olacağı, ancak bunun dini vecibe, zorunluluk algılanması tehlikeli görülmüştür.
Diyanet İşleri Yüksek Kurulu; “Cenaze sahiplerinin, merasime katılanlara yemek vb. ikramlarda bulunması uygun mudur?” sorusuna: “Bir yakınını kaybetmenin üzüntü ve sıkıntısı içinde olan cenaze sahiplerinin, taziye için gelen misafirlere yemek hazırlayıp sunması ilave bir telaş ve sıkıntıya sebep olacağından mekruh görülmüştür (İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, 2/240). Bunun yerine komşular veya yakınlarının, cenaze sahiplerine ve uzaktan gelenlere ikramda bulunmaları sünnettir. (Tirmizî, Cenâiz, 21 [998]).
Cenaze sahiplerinin mezarlıkta veya evde helva, ekmek gibi şeyler dağıtmalarının ise dinî bir dayanağı yoktur. Dinî bir gereklilik olarak görmeden yapılmasında bir sakınca olmayacağı söylenebilirse de bu tür uygulamaların kısa süre sonra cenazeyle ilgili bir dinî hüküm olarak algılanması tehlikesi bulunmaktadır. Dolayısıyla bu ikramlar dinî bir zorunluluk olarak yapılırsa, bidat ve hurafe sayılır.” açıklamasına yer verilmektedir.
Şüphesi olan daha derin araştırma yapabilecektir. İslam ulemasının “Ben, bu ayeti bu şekilde tefsirle yorumladım. Siz şüpheye düşerseniz tekrar aslından tefsir edin!” uyarısı, İslam dininin güncellenmeye ihtiyacı olmadığına açık delildir. Kur’an-ı Kerim’den yorumlanan ayetin mealinden şüphe, yine ayetin aslından doğru meale ulaştırır. Mealden mealin yorumu asıl manasından uzaklaştırır. Cenaze sahiplerinin taziye yemeğini dini zorunluluk algılaması dinen tehlikeli addedilmektedir.
Sonuç itibariyle; örf ve adetlere göre yapılan hizmetler gücü yeten vatandaşlar için misafirperverlik adına doğaldır. Diyanet’in açıklamasında dinin esası, Kur’an ayeti yerine, ulemanın görüşüne yer verilmiş, cenaze yerinde cenaze sahiplerinin “taziye için gelen misafirlere yemek hazırlayıp sunması ilave bir telaş ve sıkıntıya sebep olacağından mekruh görülmüştür. Bunun yerine komşular veya yakınlarının, cenaze sahiplerine ve uzaktan gelenlere ikramda bulunmaları sünnettir. Bu ikramlar dinî bir zorunluluk olarak yapılırsa, bidat ve hurafe sayılır. Uygulamanın dinî hüküm olarak algılanması tehlikesi bulunmaktadır.” İslam’da “yemek verme zorunluluğu yoktur” denilmektedir.