MERHABALAR, yaklaşık 2 haftadır yazı yazmamamın sebebi kendi içimde bir yolculuğa çıkmam ve bu esnada biraz kendimle baş başa kalma isteğimden geçmektedir. Osho, 11 Aralık 1931'de Hindistan'da dünyaya gelmiştir. 21 yaşında...
MERHABALAR,
yaklaşık 2 haftadır yazı yazmamamın sebebi kendi içimde bir yolculuğa çıkmam ve bu esnada biraz kendimle baş başa kalma isteğimden geçmektedir.
Osho, 11 Aralık 1931’de Hindistan’da dünyaya gelmiştir. 21 yaşında felsefe öğrenimini tamamlayan Osho, Jabalpur Üniversitesi’nde yıllarca felsefe dersleri vermiştir. Bhagwan Shree Rajneesh adıyla da bilinen Osho, din, felsefe, psikoloji, politika ve insanı ilgilendiren birçok alanda her türlü geleneği temelden sarsan yorumlarıyla büyük ilgi ve tepki toplamıştır. 1990 yılında kalp yetmezliğinden yaşama veda etmiştir.
Osho insanların aslında mutlu olmak için yaratılmış bilinçli canlılar olduklarını ve bunun için de her türlü donanıma sahip olduklarını savunur. Mutlu insanı çağrıştıran tüm sıfatlar, beden ve zihni dengelemek için vardır. Hep oradadırlar. Sadece uzanıp almasını bilmemiz gerekir Osho’ya göre.
Kendimle baş başa kalma evresinde bol bol okuduğum bir filozof olan Osho mu beni bu zamana itti yoksa ben bu zamanda olduğum için onu mu buldum bilinmez…
Huzur arayışı kitabında ‘’ Modern toplum bedene ağır biçimde zarar verir. Modern toplum beden her gün yeniymiş gibi hareket etsin ister fakat bir çare beden eski haline tutunmayı arzular. Bu yüzden köylerde yaşayan insanlar şehirlerde yaşayanlardan daha sağlıklıdır. Şehirde yaşayan insan yeni taleplere, yeni ihtiyaçlara ve yeni kurallara günlük olarak adapte olmaya mecburdur. Beden için bu bir problem haline dönüşür Çünkü bedenin kendini her gün yenileştireceğine dair bir kavrayışı yoktur. O alıştığı düzeni ister.’’ İfadelerinde aslında insanın bedensel ve zihinsel olarak kendine nasıl bakması gerektiğini ifade etmiştir.
İnsanlığın büyük bir çoğunluğu hayattan daha fazlasını ister. Programlanmış gibi istediğimiz bir şeyi elde edince hemen diğer şeye ulaşmak için çırpınırcasına bir savaş veririz. Daha çok çalışmak, daha sağlıklı olmak, daha fazla güç ve maddi gelir elde etmek, daha çok eğlenmek, daha çok yaşamak vb. gibi
O an elde ettiğimiz ve ya istediğimiz her hangi bir an ise o anda kalmak ya da elimizdeki şeyin o an keyfine varmak yerine hep bir sonraki adımı düşünür kendimizi mutsuz ederiz.
Uzun zamandır insanları gözlemliyorum. İnsan neyden ne kadar fazla şikayet ederse, şikayet ettiği her ne ise onunla ilgili rahatsızlık git gide bir çığ gibi büyüyor ve kişiye daha fazla çıkmaza sokmuş gibi bir his bırakıyor.
Olaylara farklı açıdan bakmayı çoğu zaman bilmeyen insanoğlu sadece gitmesi gereken tek yol varmış gibi o yola gidiyor. Yolun sonunda bir çıkmaz sokağa girdiğini fark edip geri dönmek yerine o sokaktaki kaderine yanmaya devam ediyor.
Birçok şeyi değiştiremesek de kendimizi değiştirecek güce sahibiz.
Üniversitedeydik hocamız ‘Gençler insan hayatı boyunca aslında kendisine gerçekten bir kere dokunur bunu o an geldiği zaman anlayacaksınız şimdi değil’ demişti.
28 yaşıma geldim, üniversite biteli 4 sene oldu ve ben hocamın ne demek istediğini geçen gün anladım.
O an belki de hayatınızın boyunca kendinizden kaçtığınız her şeyi karşınıza oturtturup konuşma vakti geldiğini yüksek sesle kendine söylediğiniz an…
Bazı şeyleri kabul etmek acı veriyor, zorlanma süreci bazen sizi yıpratabiliyor, duygularınız ve düşünceleriniz bir toz bulutu gibi karışabiliyor, geceler gündüzler bir asır kadar uzun gelebiliyor sonra o andan sonra kendinize dokunabilmeyi psikolojik olarak öğrendiğiniz zamandan itibaren acınızı da mutluluğunuzu da aynı sevmeye başlıyorsunuz.
Çünkü her şey sevmekle başlıyor…