'Büyük Tanrı Allah, küçük Tanrı erkek” derdi annem bizi yetiştirirken. Eve kalabalık misafir geldiğinde önce erkeklere sofra hazırlanır, yemeklerin en güzel tarafı servis yapılırdı onlara. Ağzına bir yudum içki almayan annem, çok...

“Büyük Tanrı Allah, küçük Tanrı erkek” derdi annem bizi yetiştirirken.
Eve kalabalık misafir geldiğinde önce erkeklere sofra hazırlanır, yemeklerin en güzel tarafı servis yapılırdı onlara. Ağzına bir yudum içki almayan annem, çok çilingir sofraları hazırlardı babam ve arkadaşlarına. Babam çok severdi dost sohbetlerini, sık sık misafir getirirdi annemden habersiz. Bazen kızardı annem ama hizmette kusur etmezdi asla.
Evin en küçüğü, en nazlısı olduğumdan ve yalnız uyuyamadığımdan beni uyutmak için yanıma gelen annemin, çoğu kere, sabah olduğunda misafirlere rağmen yanımda uyuyakaldığını söylediğini hatırlarım.
7 yıl içerisinde ard arda 4 çocuk, saygı ve hizmet bekleyen bir anne (aslında teyzesi), her gün hazırlanması gereken 3 öğün yemek, bunların bulaşıkları, haftada bir aşağıya çamaşır için kurulan kazanlar, o hiç sevmediğim, annemin sinirli olduğu çamaşır günleri, yengelerin, halamın veya gün arkadaşlarının toplandığı, pastaların, pişilerin, çöreklerin hazırlandığı, annemin kapıda beni güler yüzle karşıladığı, o çok sevdiğim misafir günleri, bahçe bağ işleri; işçilerin ayarlanması, toprağın hazırlanması, ekim dikim yapılması, olgunlaşan meyvelerin toplanması, hale yollanması, tavukların ve ördeklerin yemlenmesi, köpeğin, beslenmesi, bahçeden bağdan kazanılan paralarla gazete matbaasının desteklenmesi…
Babam; hedefleri, fikirleri ve zevkleri olan bir adamdı. O bir düşünce adamıydı. Öğretmendi, Alanya’nın ilk Milli Eğitim Müdürü oldu, ama gazete onun en kıymetli çocuğuydu belki de var olma nedeniydi. Alanya’nın en uzun ömürlü ve en tirajlı gazetesinin kurucusu oldu.
Çocuklar olarak bizlerin de hedefleri vardı, bazen değişebilen hedefler.
Annemin hedefi ise; babamın ve bizlerin hedeflerini gerçekleştirmekti. O hayatın dublör oyuncusu idi. Kimsenin onu fark etmesine gerek yoktu.
***
Kadına şiddet ve eski kocası tarafından bıçaklanarak öldürülen kadınlar, son yıllarda fazlalaştı mı, yoksa medya daha fazla mı yayınlamaya başladı bilmiyorum. Töre ve namus cinayetleri hep vardı. Sebep ne? Kadının dayak atan, kaba, sorumsuz kocadan kurtulup özgürleşmek istemesi. Öldüren kocalara bakarsanız hepsinin kadına dayak geçmişi var. Kadını beğenmiyorsan boşan ve yeni bir hayat kur kendine. Ama yok. Onun Azrail'i olmaya kararlı.
Kadının en ağır suçu ne olabilir peki, bu zihniyetteki bir adama göre? Tabii ki sadakatsizlik. Toplum nezdinde en kabul gören, erkeği en haklı çıkaracak suç bu çünkü. Erkeğin kadına her türlü sadakatsizliği yaptığı (tüm fırsatları değerlendirdiği), metres hayatının normal karşılandığı, hatta ikinci evliliğin de yasal hale getirilmesinin dillendirilerek halkın bu düşünceye alıştırılmaya çalışıldığı bu yapıda, kadının cinselliğini sonuna kadar kullanmak istedikleri halde, onun cinselliğini kullanmasından rahatsız olan adaletsiz, hoşgörüsüz ve bencil bir anlayış hakim. Bu ne yaman çelişki. Özgür bir kadın, kendi sınırları, kendi inançları doğrultusunda cinselliği de yaşamalıdır tabi.
“Büyük Tanrı Allah, küçük Tanrı erkek” anlayışını benimseyen annelerimizden sonra, bir tarafta bu anlayışa boyun eğip bunu sürdüren orta yaş kuşağı kadınlar, diğer tarafta adil yaşam hakkını kullanmak, özgürce giyinmek (soyunmak demiyorum yanlış anlaşılmasın), iş hayatında aktif rol almak, hizmetkarlık edilen değil, arkadaşlık edilen bir eşe sahip olmak isteyen orta yaş kuşağı kadınları var.
Ataerkil yapıda yetişip kendini geliştirememiş, kabadayılığı meziyet sanan zihniyetler kadının özgürlük ve eşitlik isteğinde hep bir namus kaygısı duyuyorlar. Çünkü kadını sadece cinsel bir obje olmanın ötesinde göremiyorlar.
Erkek; siyasette, iş hayatında kariyer peşinde koşarken, kadın rollerinin (anne, ev kadını, iş kadını, arkadaş, evlat, gelin) getirdiği yükümlülüklerle baş etmeye çalışıyor.
Erkeğin toplumda kendini ispatlama mücadelesinde gururu her şeyin önüne geçiyor ve pek çok hatalar yapmasına neden oluyor. Bugün terör yüzünden yaşadığımız acıların, yanan yüreklerin nedeni de birilerinin kendilerine bu işten pay çıkarmaya çalışması değil mi? Bu işte maşa olarak kullanılan, yaptıkları terörün nereye ve kimlere hizmet ettiğinden habersiz, etrafa ölüm ve acı saçanlar ne için yapıyorlar bunu? Belki de kahraman olacaklarını düşündüklerinden, ama katil olduklarının farkına varmadan.
Çocuklar söyleneni değil, yaşananı örnek alıyorlar. Anne-baba olarak onlara bol nasihat etmeyi bırakıp, iyi model olamaya çalışmalıyız. Kızlarımızın daha adil bir yaşam sürmeleri için, erkek çocuklarımızı, eşlerimizden beklediğimiz sorumlulukları taşıyabilecek nitelikte yetiştirmek bizim elimizde. Aslında böylece erkekler de kendine yeter duruma gelecek, yaşam sorumluluklarını daha iyi alabileceklerdir. Bunda da bilinçli ve eğitimli annelerin rolü çok büyük olacaktır.
Kendine yetebilen, özgüveni, farkındalığı ve bilinci yüksek, tuzaklara ve kandırmalara kapılmayacak, sevgi ile yetişecek, öldürmeyi değil anlaşmayı, uzlaşmayı benimseyecek güzel nesiller için kız ve erkek çocuklarına adil eğitim ve yaşam imkanı sağlanmasını, bu anlayışa sahip çıkılmasını diliyorum.