Uzun sahili, masmavi denizini ikiye bölen yarımadası üzerinde, muhteşem tarihi, kalesi, denize kadar uzanan surları, kulesi, tersanesi, güneşi, havası, yeşili ile diğer şehirleri kıskandıracak bir güzelliktir Alanya. Başka şehirlerden gelen...
Uzun sahili, masmavi denizini ikiye bölen yarımadası üzerinde, muhteşem tarihi, kalesi, denize kadar uzanan surları, kulesi, tersanesi, güneşi, havası, yeşili ile diğer şehirleri kıskandıracak bir güzelliktir Alanya.
Başka şehirlerden gelen misafirlerin evlerde ağırlandığı, bazı evlerin pansiyon olarak kullanıldığı bu küçük sahil kasabasında, 80’li yıllarda, imar planının uygulanmaya başlanmasıyla, portakal bahçelerinin içinde cumbalı eski Alanya evlerinde yaşayan Alanyalıların kaderi değişmeye başladı.
İnşaat furyasından yararlanmak için gelen Karadenizli müteahhitlerle tanıştı önce Alanya. Alanya’nın en merkezi yerleri betonlaşmaya başladı. Eski tip evlerinden kurtulup, daha yeni, daha fonksiyonel olduğu düşünülen apartman dairelerine taşınmak bir ayrıcalık oldu halk için. Diğer dairelerden alınan rantlar da cabası. Bahçede bağda uğraşmaktansa hazır para.
İnşaatı tamamlayıp iyi para kazanan müteahhitler de oldu, yarım bırakıp kaçanlar da.
Alanya’ya ilgi öyle arttı ki, tur firmalarının da harekete geçmesiyle, tarımla geçinen, biraz da muhafazakar Alanya halkı yüzünü birden turizme dönüverdi. Apart otellerde patlama yaşanan 90’lı yıllarda, şehrin içindeki apatmanların bir kısmı da apart otele dönüştü. Yerleşik halkın yaşadığı apartmanlar ve turistlerin konakladığı apartlardan oluşan bir şehir kompozisyonu çıktı ortaya.
Alanya şehir merkezi ve Damlataş caddesinde hızla çoğalan derici ve kuyumcular en verimli yıllarını yaşadılar. Bunu iyi kullananlar da oldu, 1’e alıp 10’a satan, turisti kazıklayan, kirasını ödemeden kaçanlar, turistin karısına kızına sarkanlar da. Sonradan rant sahibi olan, misafirperver Alanyalıların, dışarıdan gelenlere bakışı da değişiyordu, bu yıllarda yavaş yavaş.
Turizmden elde edilen bu rantlar sebebiyle, Alanya hızla göç almaya devam etti. Esnaf sayısı da artıyordu doğal olarak. Artık yabancılar da Alanya’dan ev almaya başlamışlardı. Bu taleplerin karşılanması için betonlaşma da bir taraftan devam ediyordu.
90’lı yılların sonuna doğru, Alanya ve çevre beldelere inşa edilen büyük oteller, o bölgelerde oluşan çarşılar, pazarlar Alanya’daki apart otelleri ve çarşı esnafını zor günlere getiriyordu.
2000’li yıllardaki inşaat ve emlak furyasıyla artık Alanya bir beton kent kimliğine büründü, yabancısı -yerlisiyle kozmopolit bir halk portföyü oluştu.
Artık Alanya, üniversiteleri, bölge hastanesi, engelsiz kent projesiyle, bir gün açılacağı ümit edilen havalimanı, yaşayan insan portföyüyle ile, değişen çehresiyle bir metropol kent olmaya aday.
Bazen o küçük kasabayı, portakal ağaçlarının altında oynanan oyunları, cumbalı evimize kadar gelen, iki yanı böğürtlen dikenleriyle çevrili dar, toprak yolda, yavaş adımlarla anneannemi ziyarete gelen Şadiye Hanım teyzeyi, çıkan her yeni meyveyi dalından koparıp yemeyi, evin penceresinden baktığımda içime bahar sevinci dolduran badem ağacının açan çiçeklerini özlüyorum.
Her bahar, beyaz bulutların olduğu mavi gökyüzüne bakıp unutmamaya çalışıyorum, eski evimizin sonradan ilave edilen balkonunda sedire uzanıp, kedi yavrularını kucağıma alıp okşayarak masmavi gökyüzüne hayranlıkla bakışımı.