BİLİYORUM, yüz binlerce, milyonlarca yüreği aynı anda dağlayan bunca şehidimizin ardından şöyle en okkalısından bir 'şehit” ve 'terör” içerikli yazı yazmam gerek ama üzgünüm, içim el vermiyor, içimden gelmiyor. Çünkü…...

BİLİYORUM, yüz binlerce, milyonlarca yüreği aynı anda dağlayan bunca şehidimizin ardından şöyle en okkalısından bir “şehit” ve “terör” içerikli yazı yazmam gerek ama üzgünüm, içim el vermiyor, içimden gelmiyor.
Çünkü…
İçerisinde hamasi lafların kol gezdiği, “asacağız”, “keseceğiz”, “misliyle yanıt vereceğiz”, “bu vatan var ya bu vatan…” diye başlayan ağdalı cümleler olan bir yazı yazmak istemiyorum.
Çünkü…
Bu lafların peynir gemisini yürütemeyecek kadar boş olduğunun farkında olacak yaştayım.
Çünkü…
2 bin 365 metre yükseklikteki Karabal Jandarma Karakolu’nu bir avuç askerle korumakla görevlendirilen Mete Yüzbaşı’nın “Nefes-Vatan Sağ olsun” adlı filmde söylediği gibi, “3 dakikalık haber” sonrası her şey unutulup gidecek.
Üstelik… Bol makyajlı bir haber spikeri, “Acımız büyük” deyip, şehit haberinden iki haber sonra, bilmem neredeki hayvanat bahçesinde ikiz doğuran panda haberiyle bizlere tebessüm edecek.
İnsan, bunca ölüme, bunca ana-baba-kardeş-nişanlı-yavuklu gözyaşının arasında kendisini nasıl hisseder ve darmadağın olursa, şu an ben de öyleyim.
Ne yazık ki, adına “vatan toprağı” dediğimiz güzel ülkemizin bilmem hangi şehrinde 20 sene önce dünyaya gelmiş, kim bilir doğarken de, büyürken de hangi çileleri çekmiş nice delikanlı, “Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” mantığının egemen olduğu bir çağın kurbanları oldular, oluyorlar ve öyle görünüyor ki olmaya da devam edecekler.
Örneğin şehitlik, anlatıldığına göre muazzam bir mertebe.
Peki ya geride kalanlar.
Onlara ne olacak?
9 ay 10 gün karnında taşıdığı, sancısını ilk hissettiğinde yüreği kıpır kıpır ettiği, memesinden sütünü, bedeninden bedenini var ettiği bir evladı mezara koymak bir anne için nasıl bir acıdır kim bilir?
Sanıyorum bunu en iyi, çocuğu olanlar iyi bilir.
“Somali’deki bir avuç yerli ölmesin” diye cep telefonundan milyonlarca mesaj atıp şaibeli yardım kuruluşlarına 5’er lirasını feda eden canım ülkemin insanları, acaba kaç şehit ailesini, kaç şehit bebesini hatırlayacak, bayramda gidip elini öpecek, sırtını sıvazlayacak.
Soranlara kendimi, “garip bir çağda dünyaya gelmiş olmanın hezeyanlarını yaşayan boynu bükük bir dünya vatandaşı” olarak tanıtmam işte bundan.
Birkaç yıl önce gişe rekorları kıran ve başrolünde Nicholas Cage’in oynadığı “Savaş Tanrısı” adlı filmde, tüm dünyaya silah satan adamın, bir Afrika ülkesi liderine dediği gibi…
“Bu mermiyi ya satın alıp silahının şarjörüne koyacaksın, ya da sen satın almazsan sana bir düşman yaratıp mermiyi onun şarjörüne koyar, ondan sonra senin beynine koydururum” süreci yaşıyoruz, bana kalırsa.
Üstelik…
Sabah sıradan, sessiz sedasız esnaflık kostümünü giyip, hava az buçuk kararınca evdeki deposunda sakladığı Kalaşnikof’unu alıp doğruca bilmem ne karakolunun mevzisine yerleşen “dağ” değil “ev teröristleri” ile nasıl mücadele etsin, benim Kayserili Mehmet’im, Antep’li Ahmet’im, Yozgat’lı Murat’ım.
İnsan, içinden, “Bu kalleş oyun artık bitmeli” diyor, peşi sıra da ekliyor: “Ama nasıl?”
Her şeyi 50-60 yıl öncesinden kurgulayıp, senaryosunu yazıp, yeri gelince üç kuruşa bulduğu oyunculara bir güzel oynatan dev ülkelerle, benim 20’lik delikanlılarım nasıl mücadele edecek, bir bilen var mı acaba?
Darmadağın olmuş Ortadoğu ülkelerindeki sözde Arap Baharı turuna çıkıp, ülke ülke gezerek, nabza göre şerbet dağıtan Başbakanımızın kendi evindeki yangın dururken, el alemin havuzuna su yetiştirme çabalarına, benim 20 yaşında şehit olmuş Mehmetçiğim hakkını nasıl helal etsin.
Sözün artık bitmesi gereken yerdeyiz.
Allah’tan tüm şehitlerimize rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Ama biliyorum, bunun acısı da iki gün sürecek.
Sonra, yeni patlamalar, yeni saldırılar, “asacağız”lar, “intikam alacağız”lar, gırla gidecek.
Senaryosunu başkalarının yazdığı, ucuz oyuncuların rol aldığı bu filmin dekoru ne yazık ki yine Türkiye olacak.


Sipahioğlu Düzce’de

ALANYA Belediye Başkanı Hasan Sipahioğlu, Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler (UCLG) Ortadoğu ve Batı Asya Bölge Teşkilatı toplantısı için dün Düzce’ye gitti. Düzce Belediyesi'nin ev sahipliğinde gerçekleştirilecek UCLG toplantısı 19-21 Ekim tarihlerinde gerçekleştirilecek. Düzce Pelemir Otel'de iki gün sürecek toplantının ilk oturumda UCLG Ombudsmanı sıfatı ile Düzce Belediye Başkanı İsmail Bayram konuşacak. Ardından UCLG Genel Sekreteri, Düzce Valisi Vasip Şahin ile davetli Bakanlar konuşacak. Toplantının ikinci oturumunda ise Yerel Yönetimler ve Denetim Usulleri ele alınacak. Sipahioğlu’na bu süreçte Başkan Yardımcısı Kemal Dere vekalet edecek.


Davayı geri çekti

CHP İlçe Başkanı Şevki Türktaş, kendisi hakkında, “Kahve kültürüyle konuşuyor, böyle parti yönetilmez” diyen CHP’nin eski ilçe başkanlarından Hüseyin Arıkan hakkında açtığı 10 bin TL’lik tazminat davasını, Genel Merkez ve İl Teşkilatı’ndan aldığı sert uyarı sonrası geri çekti. CHP’nin bazı yönetim kurulu üyelerinin de ısrarıyla avukatı Derya Yücel Soysal’a talimat verip davayı geri çektiren Türktaş, “Arkadaşlarla görüştüm, davayı geri çektim. Arıkan’la görüşmedim, görüşmeyi de düşünmüyorum” dedi.