SON yıllarda ülkemizin dört bir yanında çıkan orman yangınları, iklim krizinin gölgesinde yaşadığımız bu dönemde, hemen her konudan daha fazla önem taşıyor.

Vatan dediğimiz bu topraklar ağaçsız kaldıkça, aslında susuz kalıyor, bereketsizleşiyor. Doğaya bu kadar hoyratça davranırken vatanseverlikten bahsetmek, abesle iştigaldir.

Her yangın haberinde "can kaybı yaşanmadı" cümlesiyle içimizi rahatlatmaya çalışıyoruz.

Oysa o alevlerde binlerce, on binlerce canlı yok oluyor. Ekolojik denge bozuldukça, insanın bu dünyada tutunma kabiliyeti de azalıyor.

Kayıp denince neden sadece insan aklımıza geliyor?

Yeşili olmayan toprağın bereketi olmaz.

Bilinçsizce tahrip ettiğimiz doğa, er ya da geç intikamını alıyor. Her yangın sonrası denetimlerin artırılması konuşuluyor.

Ancak her bireyin başına bir görevli koymak mümkün değil. Bu sorunu aşmanın tek yolu, bilinçli ve duyarlı bireyler yetiştirmek, çevresinde olup bitene sessiz kalmayan sorumlu insanlar olmaktır.

Şehirlerde nefes alacak yer bırakmadık.

Bari dağları, ormanları rahat bırakalım.

Bir yer ormansa, orman kalsın. Irmaklar özgürce aksın.

Suyumuza, ağacımıza, yeşilimize, mavimize ve doğal olarak vatanımıza sadece bilinçli bireyler olarak sahip çıkabiliriz.

Boş hamasi sözleri ve ağır mesajlar içeren sloganları bir kenara bırakıp, çevre bilincini içselleştirmeliyiz.

Oturduğu parkı, girdiği denizi, su içtiği ırmağı kirleten bir toplum, ülkesine en büyük kötülüğü yapan toplumdur. Yasaların da bu anlamda daha katı hale getirilmesi şart.

Bir ağacı sen dikmiş olsan bile, gerekli izni almadan kesememelisin.

Dünya, her geçen gün insan eliyle yok ediliyor. İnsanlar yok olunca dünyanın cennete dönüşmesi acı bir ironi olsa da, bizler daha bilinçli olarak dünyamızı koruyabiliriz.

Aksi halde, gelecek nesillere bırakacağımız tek miras, küle dönmüş bir gezegen olacak.

Esen kalın…