Oğlum Ekin, yürümeyi 3 yaşından sonra öğrenmişti, tuvalet eğitimini ise 4,5 yaşından sonra. Serebral palsi (çeşitli fiziksel ve zihinsel bozukluklara neden olan kısmi beyin felci) tanısını koymuştu gittiğimiz çocuk nörologları 2,5 yaşındayken....

Oğlum Ekin, yürümeyi 3 yaşından sonra öğrenmişti, tuvalet eğitimini ise 4,5 yaşından sonra.
Serebral palsi (çeşitli fiziksel ve zihinsel bozukluklara neden olan kısmi beyin felci) tanısını koymuştu gittiğimiz çocuk nörologları 2,5 yaşındayken.
Okul çağında yaşıtlarını yakalayacağı görüşündeydi hepsi de. Hatta bir tanesi, küpleri üst üste koymasını söylediğinde, Ekin küplerle ilgilenmeyince, onun çok şımarık olduğunu söylemişti. 9 yıl sonra tesadüfen Alanya’ya geldiğinde görüştüğümüz aynı doktor, görür görmez Ekin’e Frajil X (kalıtsal zeka geriliği) teşhisini koyacak ve Ekin için yapılabilecek her şeyin yapılmış olduğunu söyleyecekti bize.
Ekin 7 yaşındaydı ve frajil X den haberimiz yoktu henüz. Okul çağı gelmiş, geçiyordu, ama hala algısında, öğrenmesinde, kendini ifadesinde ve özbakım becerilerinde sorunlar vardı. Sıcakkanlı bir çocuktu, çünkü hiçbir sosyal ortamdan mahrum bırakmamıştık onu, götürebildiğimiz, gidebileceği her ortamda bizimle olmuştu. Dostlarımızla ve onların çocuklarıyla hep görüşmüş ve sırf Ekin’i de katabilmek için oyunlarına çocuklarla çocuk olmuştuk çoğu zaman, büyüklerle oturup sohbet etmek yerine. Kreşe de göndermiştik, sosyalleşmesi için belli aralıklarla.
Ama artık okula gitmeliydi, okul ortamına girmeliydi Ekin. Hep örnekler veriyorlardı çevremizden. “Şunun çocuğu da öyleymiş, okula gidiyormuş, öğreniyormuş…” gibi. Kendimizi eksik, hatalı, suçlu hissettiren örnekler.
Artık bir okul bulma zamanı gelmişti. Fakat bizim için sonuç hiç de iç açıcı değildi. Bir engelli anne babasının okul bulmak için çabalarken karşılaştığı tepkileri, sırasıyla yazıp kendi bakış açımla ve yaşadıklarımla yorumlamak istiyorum sizlere:
“Buradaki çocuklar Ekin’e zarar verir.”
Önce sınıf mevcudunun az olması ve öğretmenin tanıdık olması nedeniyle talepte bulunduğumuz bir özel okulun anaokulu öğretmeninden geldi bu cevap.
Ekin 3,5 yaşında yürümeyi öğrendikten sonra onu, “telli park” diye adlandırdığı parka götürürdüm bazen. Çocuklar futbol veya basketbol oynarlardı. Yanlarına gider ve “Çocuklar Ekin biraz rahatsız, sizi izlemek istiyor.” derdim. Yaşları 6 ile17 arasında değişen, Ekin’i hiç tanımayan mahalleli çocuklar, bir süre biz yokmuş gibi oyuna devam eder, sonra Ekin’in coşkusunu görünce oyunu bırakıp Ekin’e top oynatmaya başlarlardı. Onlardan oyuna devam etmelerini, kendilerinin sıkılmamalarını, Ekin’in izlemekten de hoşlandığını söylememe rağmen, bazen 1 saat oynatırlardı Ekin’i. Kendi oyunlarına katarlardı oynayamasa da. Gözlerim dolu dolu izlerdim onları. Bizi güzel bir şekilde uğurlardı bu çocuklar.
Sizce çocuklar mı gerçekten Ekin’e zarar verecek olanlar, yoksa böyle düşündüren zihinler mi? Doğru ve açık yaklaştığınız, onların özel çocuğu tanımasına fırsat verdiğiniz sürece çocuklar kabullenmeye ve destek vermeye çok açıklar.
Çocuğunuzu okula yazdırmak isterken karşılaşabileceğiniz, bazı diğer tepkiler de şöyle:
“Bu çocukların yeri burası değil. Onların başka okulları var.”
Devlet okulunda çalışan bir ilkokul öğretmeninden geldi bu tepki.
“Bir yardımcı öğretmenim var fakat, 15 öğrencim var ve birisi engelli. İkincisini alırsam müfettiş sorun çıkarabilir.”
Bu tepki de yine bir devlet okulunda anaokulu öğretmeni olan bir arkadaşımdan gelmişti.
Bu üç olumsuz tepkiden sonra, bireysel eğitime devam ettiği rehabilitasyon merkezinde grup eğitimine verdim Ekin’i. 7 çocuk vardı grupta, ikisinin görme engeli de vardı zihinsel engelin yanında. Diğerlerinin hepsinde de zihinsel engel ve CP rahatsızlıkları. Artık bireysel eğitimi bırakmıştık. Bir sene gözlemledim, sabrettim. Duygusal, korumacı anne olmamamız öğütleniyordu sürekli bizlere, gittiğimiz tüm kurumlarda. Amacım; Ekin’in bir şeyler öğrenirken aynı zamanda sosyalleşmesiydi. Bu grubun sosyal anlamda Ekin’e katabileceği bir şey yoktu. Çünkü doğru model alabileceği bir arkadaşı olmadığı gibi, Ekin’e destek ve sevgisini vererek gelişecek arkadaşları da yoktu. Bireysel eğitim de alamıyordu ayrıca. Bu diğer grup arkadaşları için de geçerliydi tabi. Ekin’i ayırmak için değil, örneklemek için sadece onun tarafından bakıyorum.
Bir sene sonunda yine okul arayışları başladı bizde. Aldığımız yanıtlar yine çok farklı değildi, hatta yenileri eklenmişti:
“Bu ortam, bu çocuklara uygun değil.”
“Veliler bu çocukları istemez. Zaten normal çocuklardaki problemlerde bile okuldan çocuklarını almak istiyorlar.” gibi.
Sonunda, Tepe Mahallesinde daha önce bir sene vekil öğretmenlik yaptığım bir okul geldi aklıma. Sınıf mevcudu 12-13 kişiydi. Gittiğimizde 5 sınıflık okulda, 5 yürekli öğretmen bizi çok iyi karşıladı. Yine de Ekin’in şu anki öğretmeni tedirgindi biraz; Ekin’i okula kimin yönlendirdiğini sorarak, ona zarar vermelerinden korktuğunu, daha önce hiç böyle bir çocukla çalışmadığını, bu konuda herhangi bir eğitim almadığını söyledi. Ama ben hem ısrarcı, hem de ağlamaklıydım. Akademik bir beklentim olamadığını, sadece sosyalleşmesini istediğimi, çocuklardan bir şeyler öğrenebilirse ona razı olacağımı söyledim. Günde birkaç saat katılacaktı önceleri, kayıt da yaptırmadık, denememiz gerekiyordu olup olmayacağını.
Birinci yılının sonunda okuldaki öğretmenler “Ekin burada bir şey öğrendi mi bilmiyoruz ama biz Ekin’den çok şey öğrendik.” dediler. En yaramaz çocukların bile Ekin’e yardımcı olmak için seferber olduğunu, onların ilerideki yaşamlarına bu olayın pozitif olarak yansıyacağını söylediler.
Bu sene Ekin’in beşinci yılı. Yeni bir binaya taşınan okul nüfusu birden arttı. 13 kişilik sınıf önce 45 sonra ikiye bölünerek 23 oldu. Akademik anlamda Ekin bir şey öğrenemedi. Sosyalleşme olarak da alabileceğini aldığını ve ilköğretime geçen yeni binada, seneye 6. Sınıf olacak ve branşlaşacak olan arkadaşlarıyla devam etmesinin belki de uygun olmayacağını düşünmeye başladım.
Ekin’e okulda refakat eden ablası geldi, geçen gün yanıma. Bu sene Ekin’in sınıfına yeni gelen bir arkadaşı yarı sitemli; “Sınıfta herkes Ekin’le ilgileniyor, özellikle de bütün kızlar...” demiş. Ayrılan diğer sınıftaki bazı öğrenciler de; ”Keşke Ekin bizim sınıfta olsaydı.” diye hayıflanıyorlarmış.
Ne mutlu bu güzel çocuklara. İleride özel bir insan gördüklerinde, acıyarak değil, sevgiyle bakabilecekler.
Ekin gibi çocukları tanıma ve tanıtma fırsatını veren duyarlı öğretmenlerin, Ekin’i “İkinci oğlum!” diye bağrına basan yürekli öğretmeninin ve eski adıyla Selçuk İlkokulun yanı sıra, özel çocukları eğitime katma ve kaynaştırmadaki uygulamalarıyla TED Alanya Kolejinin, diğer tüm okullara örnek olmasını diliyorum.