Türk Milleti, Türk tarihinin en karanlık ve en ümitsiz bir döneminde, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde, önce istiklalini kazanarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurmuş; sonra da istikbali için Türk Devrimini gerçekleştirmiştir. Atatürk her iki olağanüstü gelişmeyi Türk Milleti ile başarmıştır. O, her iki mucizeyi de Türk Milleti’nin azim ve kararlığı ile yapmıştı.

Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası her köşede “manda” fikri tartışılıyordu. “Ulusal kurtuluş” hiç kimsenin aklına bile gelmiyordu. Aydınlar, siyasetçiler hatta askerler arasında Amerikan Mandasını kabul etmek düşüncesi ağırlıklıdır. Türk topraklarında Amerikan Mandası fikrinin yoğun ve hararetli olarak tartışıldığı bir dönemde, Amerikalılar General Harbord’u Anadolu' ya incelemeler yapmak üzere göndermişlerdi.

Türk Devleti’nin temellerinin atıldığı Sivas Kongresi'nde de mandacılık tartışmaları yoğun yapılmıştır Anadolu'daki direnişi engellemek ve manda fikrinin yaygınlaşmasını sağlamak için Anadolu’ya gelen Harbord, 22 Eylül 1919'da Mustafa Kemal Paşa ile de görüşmüştür.

General Harbord, Mustafa Kemal Paşa’ya Anadolu'nun ekonomik ve siyası yapısı itibariyle iyice tükenmiş olduğunu ve bu şartlarda güçlü devletlere karşı konulmasının olanaksız olduğunu, bu nedenle mandater yönetim şeklinin kabul edilmesinin Türkler için en makul yol olduğunu anlatır.

Harbord “Siz birinci cihan savaşında, başta Almanya olmak üzere dört müttefiktiniz. Dört yıl savaştınız. Ve sonunda mağlup oldunuz. Dört müttefikin bir arada yapamadığını, bu vaziyetinizle tek başınıza yapmayı nasıl düşünebiliyorsunuz? Fertlerin zaman zaman intihar ettiğini görürüz. Şimdi de bir milletin intiharına mı şahit olacağız? “

Mustafa Kemal’in “Vuruşa vuruşa ölmeyi tercih ediyoruz” sözüyle şaşkına dönen General Harbord;

"Peki, Bu kadar büyük bir işe girişiyorsunuz. Paranız var mı? Bütçeniz nerede ve nedir? Bu parasızlıkla ve vasıtasızlıkla işe girişmek memleketi feci bir akıbete sürüklemek değil midir? Bu sorumluluğu nasıl üzerinize alıyorsunuz?"

General Harbord'un sözleri Mustafa Kemal Paşa’yı o derece sinirlendirmişti ki; elinde oynamakta olduğu tespihi kuvvetle çekmiş, ip kopmuş ve tespih taneleri yerlere dağılmıştı… Eğilip, o tespih tanelerinden birkaçını toplayarak ipe dizdi ve sözlerine şöyle devam etti:

"Görüyorsunuz General, ip kopmuş ve taneler dağılmıştır. İşte ben şimdi yaptığım gibi, o taneleri birer birer toplayacağım ve tekrar ipin üzerine bir arada dizeceğim. Bunu toplarsam ben toplayacağım…Toplayacağım; o dağılanı yeniden bir araya getireceğim; yeniden kuracağım.”

Mustafa Kemal Atatürk olmasaydı, bu tespih taneleri birleştirilemez, Türk Milleti oluşturulamadı. Türk Milletinin gücü bir noktada toplanamaz, bugün vatan dediğimiz toprak parçası ve onun üzerindeki hakimiyetten doğan Hürriyetimiz olmazdı.

O dağılan tespih tanelerini toplayıp bir araya getirip, bir Türk Devleti kurmak ancak, bir büyük deha ile mümkün olmuştur.

Türk Milleti’ne düşen görev; o tespihin tanelerinin ayrılmaması için uyanık ve kararlı vatanseverler olarak, Cumhuriyetin değer ve kazanımlarını kişilerin keyif ve arzularına bırakmayacak kadar duyarlı ve bilinçli olmaktır.

Sibel Dulum