Ülkemizde, kimi zaman övgüyle bahsedilen, kimi zamansa 'ucube” olarak nitelendirilen heykel sanatının geçmişi çok eskiye dayanmaz. Heykel, İslamiyet'in 'suret”i (dış görünüş) yasaklaması (Örn. Hz. Muhammed'in resmi...

Ülkemizde, kimi zaman övgüyle bahsedilen, kimi zamansa “ucube” olarak nitelendirilen heykel sanatının geçmişi çok eskiye dayanmaz.Heykel, İslamiyet’in “suret”i (dış görünüş) yasaklaması (Örn. Hz. Muhammed’in resmi ya da heykeli yapılamaz) nedeniyle, Türklerin Müslüman olmasının ardından, hemen hiç el atılmayan sanat dalı olmuştur. Türkiye’de heykel, Padişah Abdülaziz’in 19. yy’da Viyana’da gördüğü heykellerden etkilenerek, C.F.Fuller adlı heykeltıraşı İstanbul’a getirtmesiyle başladı. Beylerbeyi Sarayı’nın bahçesine yaptırdığı; “Abdülaziz At Üzerinde” (1871) adlı ilk heykeli, o dönemde oldukça tepki topladıysa da padişahlar arasında, heykeli dikilen ilk ve tek padişah Abdülaziz’dir.Daha sonra, Türkiye’de yapılan ilk heykel, 10 m. yüksekliğindeki “Orhan Gazi Büstü”dür. Dönemin Sivas Valisi Muammer Bey’in, Hafik-Zara yolu üzerinde, 1914-18 yılları arasında yaptırdığı heykel, bir kısım gericiler tarafından protesto edilmiş, törene katılanları “taş dikenler” olarak adlandırmışlardı. Heykel, 1937 yılında, Sivas Valisi Nazmi Toker tarafından kaldırıldı. Ancak, 2009 yılında Bursa’da açılan “At Üzerinde Osman Gazi” heykeli (Heykeltıraş: Eray Okkan), 72 yıl sonra yeniden hayata geçirilmiş oldu. 1883’te “Sanayi-i Nefise Mektebi”nin açılması, heykel sanatının da başlangıcı oldu. İlk heykelci; İtalya’da öğrenim gören, daha sonra bu okula heykel öğretmeni olarak atanan, Ermeni asıllı Osmanlı sanatçısı; Yervant Oskan’dır (1855-1914). İlk Müslüman ve Türk heykel öğrencisi ve mezunu; İhsan Özsoy, ilk Türk kadın heykelci; Sabiha Bengütaş’dır.İlk “Atatürk” heykeli ise, 3 Ekim 1926’da İstanbul’da, Sarayburnu’na dikilmişti. Ayakta duran Atatürk heykeli, Heykeltıraş Heinrich Krippel tarafından yapılmıştı. Cumhuriyet döneminde, bu üç heykelci dışında önemli bir heykelci yetişmediğinden, yabancı heykelcilerin katkısına başvurulmuştur. 1929’da kurulan “Müstakiller” grubu kurucularından; Ratip Aşir Acudoğlu ile Ali Hadi Bara, Zühtü Müridoğlu, Nusret Suman ve bu dönemde yetişen başlıca heykelcilerdir.

***

Günümüzde heykele bakış açısı, Cumhuriyet’in ilk 30 yıl içindeki düzeyde olmasa da özellikle, il ve ilçe belediyeleri tarafından ele alınan ve o yöre ile özdeşleşen, çoğu sert plastikten veya sacdan yapılmış yöresel ürün heykelleri, gün geçtikçe önem kazanmaya başladı (!) Tabii ki bunda, belediyelerin festival takıntıları ve yörenin tanıtılması sonucu turizmin geliştirilmesi gibi nedenler söz konusu olabilir. Ancak, şehrin görüntüsünü bozan, malzemesi ve kalitesi tartışılan bu ürünleri sergilemek, ne derece doğrudur bilemem ama tartışmaya açıktır şüphesiz.Üşenmedim, araştırdım. Başlangıcı 2000’li yıllara dayanan, uzun bir heykel listesi çıktı ortaya. Bu konuyu yazmamdaki amaç, hem bu konuya dikkat çekmek hem de hangi yöreler, hangi ürünleriyle tanınır, onu hatırlatmaktır. (Parantez içindeki tarihler, açıldığı yılı belirtir).29 Eylül tarihli Yeni Alanya Gazetesi’ne de konu olan Altın Portakal Festivali’nin dev heykelinin 110 noktaya konacağı, Kemer, Kumluca Manavgat gibi, Alanya’ya da gönderileceği belirtilmişti. Heykelin, ödül heykelciğinden tek farkı, elinde tuttuğu portakalın altın renge değil, turuncu renge boyanmasıydı.Akdeniz Bölgesi’nde yer alan yöresel ürünlerle ilgili olarak, Anamur’daki “Muz Heykeli” (2010), Erdemli’deki (Mersin) “Limon Heykeli”, Demre’deki (Antalya) “Patlıcan-Biber Heykeli” ile Isparta’da “Gül”, Kadirli’de (Osmaniye) “Turp”, Şanlıurfa’da “İsot Biberi Heykeli” (2012), ilçelerinden Akçakale’de “Pamuk” (2009) ve Suruç’ta “Nar” (2008) heykelleri ve balı ile ünlü (!) Alanya’daki “Arı Heykeli” başlıca örneklerdir.Ege Bölgesi’ndeki Aydın ilimiz, iki ünlü ürünü “incir” ve “zeytin”i aynı heykelde bir araya getirmiş. Denizli’de “Horoz”, Manisa Kırkağaç’ta “Kavun” (2011) ve Afyonkarahisar’daki “Sucuk Heykeli”, ilçesi Çay’da “Vişne Heykeli” (2009), şimdiden unutulmaz eserler arasına girmiş sayılır!Yöresel heykelcilikte en zengin bölgemiz, hiç şüphesiz ki Marmara Bölgesi’dir. İstanbul Bayrampaşa’da “Enginar”, Alibeyköy’de “Salatalık”, Tekirdağ’da “Kiraz”, Edirne’de “Üzüm”, Kırklareli’nde “Peynir”, Geyve’de (Sakarya) “Elma”, İzmit’te “Pişmaniye”, Bursa’da “Şeftali” ve Susurluk’ta (Balıkesir) “Ayran” ile ilçesi İnegöl’de çatala batırılmış “İnegöl Köftesi Heykeli”, görülmeye değer heykellerdir!Karadeniz Bölgesi, yöresel ürün heykelciğinde çok geride değil. Mudurnu’da (Bolu) “Tavuk Heykeli”, Zonguldak Devrek’te “Baston Heykeli”, Giresun ilimizdeki “Fındık Heykeli” (1999) ve Amasya’daki “Elma Heykeli” ile Kastamonu’nun Taşköprü ilçesindeki ünlü “Sarımsak Heykeli”, unutulmaz heykeller arasına girmiştir!Bazı benzer heykelleri, başka yörelerde de görebiliyoruz. “Kavun Heykeli”ne hem Iğdır’da hem Ankara’nın Kazan ilçesinde de rastladık. “Antep Fıstığı Heykeli”, hem Gaziantep’te hem ilçesi Nizip’te mevcuttu. “Kayısı Heykeli”ni ise, hem Malatya’da, hem ilçesi Pötürge’de gördük.Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki Van ilimizde, ünlü “İnci Kefali Heykeli”, Güneydoğu Anadolu’daki Diyarbakır ilimizin surları üzerinde yükselen, ünlü “Karpuz Heykeli”, İç Anadolu’daki Konya ilimize bağlı Ilgın ilçesindeki “Şekerpancarı Heykeli”, yazımızı tamamlayan diğer heykellerdir.Heykellerinin ve değerlerinin yıkılmaya çalışıldığı bir dönemde, kentlerin görüntüsünü güzelleştirdiğini sanan kurum ve kuruluşlara bir çift sözüm var: “Bir eser bırakmak istiyorsanız, sanatsal değeri olsun. Birinin yaptığını, benim eserim daha iyidir diyerek, diğeri yıkmasın. Kısacası kentinizi, sanat değeri olmayan yapılarla yıpratmayın, kaş yapayım derken göz çıkarmayın.”