Yazının başlığı oldukça iddialı oldu. Ben, hayatı anladığımdan söz etmeyeceğim. Hayatı anlamanın zorluğundan söz etmeye çalışacağım. Yaşım yetmiş olmasına rağmen, 'Ben neyim?” ya da 'Kimim?” sorularının cevabını...
Yazının başlığı oldukça iddialı oldu.
Ben, hayatı anladığımdan söz etmeyeceğim.
Hayatı anlamanın zorluğundan söz etmeye çalışacağım.
Yaşım yetmiş olmasına rağmen, “Ben neyim?” ya da “Kimim?” sorularının cevabını bulabilmiş değilim.
Bulan varsa beri gelsin.
“Aynı ırmakta, aynı suda iki defa yıkanılamaz” gerçeğinden yola çıkarsak, ırmak aynı ama içindeki su sürekli değişmekte.
Kentlere ve de insanların yaşadığı alanlara baktığınızda, sürekli bir devridaimin olduğunu görürsünüz.
Tabii ki gençlerin bunu anlayabilmesi çok zor amma, bizim gibi yetmiş yaşını aşmış, farklı yaşlarda, farklı kentlerde yaşamış insanlar, ayrıldıkları yerlere kırk, elli yıl sonra gittiklerinde, hiç tanımadıkları bambaşka insanlarla karşılaşınca, insanoğlunun da sürekli bir sirkülasyon içinde olduğunu görür.
Her şey yenileniyor.
Dünyada değişmeyen tek şey değişim olduğu gerçeğinden yola çıkarsak, doğa bile bir değişim içinde.
Önce eskiyor, sonra yenileniyor.
Dağlar, taşlar yaşlanıp parçalanıp toprak oluyor, sonra arzın merkezindeki magma tabakasında eriyip, volkan olup yepyeni genç dağlar olarak yeryüzüne çıkarken, yaşlananlar bu boşluğu dolduruyor.
Dünyada kendisini önemseyen tek varlık insanoğlu!
Halbuki, evrensel fenomenlerin anlaşılması çok zor gizemine bir yelken açtığımızda, insanın her anlamda ne kadar önemsiz bir zerre olduğunu net bir biçimde görebiliriz.
Yaradan'ın mükemmelliğini bir nebze olsun anlayabilmek için, onun eserlerini derinliğine irdelemek gerekir.
Bunu da ancak bilim yapabilmekte.
Bilebildiğimiz ve görebildiğimiz tüm canlı ve cansız varlıkların hayatını anlamaya çalışmanın zorluğu ortada.
Bu yüzden de biz, sadece insanın salt bir yanını yani hücre yapısını yüzeysel olarak ele aldığımızda:
Bir insandaki toplam hücre sayısı 100 trilyon.
Bir insandaki farklı hücre çeşitleri 210 kadar.
Her saniye ölen hücre sayısı yaklaşık 50 milyon.
Her saniye yeni yaratılan hücre sayısı yaklaşık 50 milyon.
Yani bizi biz yapan bu hücreler!
İşin çok daha ilginç yanı, bu hücreler bölünerek çoğalarak bizi yeniliyorlar.
Mayoz bölünmede hücrelerdeki kromozom sayısı 46 olarak aynen devam ederken, sadece çiftleşmeyle ilgili mitoz bölünmede hücrelerde kromozom sayısı 23’e iniyor, birleşmeyle 46 oluyor.
Yani, Mitoz bölünmeyle kromozomlar 23’e inmemiş olsa, insanın fiziksel boyutu kuşaktan kuşağa iki misline sonra da inanılmaz ölçülere varırdı!
Dünya ile ay arasındaki mesafe biraz kısa ya da uzun olsaydı med ve cezir o kadar güçlü olurdu ki, dünya dümdüz olur ve yaşam olmazdı.
Dünyanın 23 derecelik eğriliği olmasaydı dünyayı buzullar kaplardı.
Dünyadaki dinlerin sayısı saymakla bitmez.
Batı Afrika'daki ülkelerin bazılarında, her kabilenin bile ayrı bir dini var.
Yaradılışın mükemmelliğinden Yaradan gerçeğini arayan insan, farklı farklı dinsel yönelişlerle, Yaradan'ın özünden çok, Yaradan'a ulaşmanın aracı olan dinlere çok daha fazla yönelerek, Yaradan'dan oldukça uzağa düşüldüğünü iddia etmek herhalde yanlış olmaz!
İnsanlık, bu yönüyle ve bu anlayışıyla, resmin bütününü görmeye çalışma yerine, detaylara bakarak ayrıntılarda vakit öldürmekte.
Bu detaylar ve ayrıntılar ise, bazı insanlar için, her alanda büyük rant ve kazanç kapısı haline geldi.