Bütün bunları konuşup yol boyunca avcılığın felsefesini yaparak Alanya'ya geldiğimizde vakit gece yarısıydı. Vurulan tekenin semizliği hoşuma gitmişti. Ve aralık başı gibi Hilmi'nin evine misafirdik. Hilmi'nin evi Gündoğmuş...
Bütün bunları konuşup yol boyunca avcılığın felsefesini yaparak Alanya’ya geldiğimizde vakit gece yarısıydı. Vurulan tekenin semizliği hoşuma gitmişti. Ve aralık başı gibi Hilmi’nin evine misafirdik. Hilmi’nin evi Gündoğmuş ve Akseki’nin tipik özelliklerini taşıyan bir evdi. Bizim geldiğimizi duyan benim eski dostum Mehmet Doğan da Hilmi’nin evine geldi. Mehmet Doğan Karayılan Dağı’nda avlanırken elinden kayan şeşanesi ateş almış, şeşaneden çıkan kurşunun dağıttığı bir kayanın parçası Mehmet Doğan’ın gözüne isabet etmiş ve Mehmet Doğan bir gözünü kaybetmişti. Ondan sonrada ava gitmiyordu. Bu sadık dost bize hep hanesini açmış katırlarını bizim hizmetimize vermişti. Şimdide istersen seninle bende gelebilirim diyordu. Aslında Mehmet Doğan’ın tecrübelerinden faydalanmak iyide olurdu ama bu kadar bencil olamazdım. Teklifini sağol biz Hilmi ile gezer döneriz diyerek onu kırmadan geri çevirdim. Sabah erken Hilmi’nin evinden çıktık. Yükseldik. Karakurt Deresi’nin en altındaki dar gapızın başlangıcında Arif’in Çeşmesine gelince dürbünlemeye başladık. Karşımızda meşhur avlık Mıhlı Geçit vardı. Mıhlı Geçit tekelerin çok sık uğradığı bir yerdi ama çok sarp ve çetin bir avlıktı. Buraların çoğu yerlerine avcılar kayalardan uçmadan geçebilsin diye ata avcılar, avcıların tutunabileceği büyük demir çivileri kayalara çakmışlardı. Onun için bu bölgenin adı Mıhlı Geçit’ti. Mıhlı Geçit’te bir şey göremeyince Karakurt Deresi’ne geçtik. Sağlı sollu hem Papazın Yüzü’nü, hem Karayılan Dağı’nı dürbünleye dürbünleye Oğuz’un Hanı’na kadar geldiğimizde yoğun bir dolu yağışı başladı. Kendimizi hana zor attık. Hana bir girdik ki bizden önce bölgede avlanan on altı avcı handalar. Hacı’nın tabiriyle öksüz oğlan, dul kadın eline bir delik demiri geçiren dağa çıkmıştı. Handan içeri girip kendimize oturacak bir yer seçerken avcıların arasından biri kalkıp boynuma sarıldı. Sbaktın benim Bedanlı Mustafa Erkuş. Yıllar evvelki kıyafetine benzer bir kıyafetin içinde v çorapsız yalın ayak kara lastik ayakkabının üstünde ve yine tüfeksiz. Mustafa’ya rastlamak mutlu etmişti beni. Eyleştik, hoşlaştık hasret giderdik. Handa epeyce bir dolunun dinmesini bekledik. Dolu yağışı kesilince Mustafa ister misin Oğuz Yaylası’nı bulalım dedi. Mustafa’ya seni kırar mıyım dedim, hadi. Oğuz Yaylası’ndaki manarlara geldiğimizde hava kararmıştı. Mustafa yine bir manarın kapı penceresini söküp Ahmet ile benim altıma portatif karyola yaptı. Gece bol odun sayesinde üşümedik ama sabah yine bizi yoğun kar yağışı karşıladı. Mustafa biz Ağanın otlağına geçelim dedi. Ahmet Ağa ile yel Hilmi karın müsaade ettiği kadar yükselsinler, bize doğru yürüsünler. Onlarla Mor’da buluşalım. Belki bir şeyler görebiliriz.
DEVAM EDECEK