1996'nın 6 mayısında Abdülkerimler Ocağı'nın en espritüel elemanlarından Abdulgani'yi de kaybettik. Daha sonra 2000'li yıllarda Hayri emmide bizleri terk edecekti. Efsanevi Gorucu Beleni sakinlerinden Topal Hüsnüler Ocağı...

1996’nın 6 mayısında Abdülkerimler Ocağı’nın en espritüel elemanlarından Abdulgani’yi de kaybettik. Daha sonra 2000’li yıllarda Hayri emmide bizleri terk edecekti. Efsanevi Gorucu Beleni sakinlerinden Topal Hüsnüler Ocağı ve Abdülkerimler Ocağı, Abdülkerimler Ocağı’ndan sadece Hüseyin Doğan’ın dışında herkes tamamen anılardaki yansımaları ile yerleştikleri gönüllerde, yüreklerde kaldılar. Hepsinin beni birer birer terk etmesinin boşluğunu ve onların eksikliklerini hep hissetmişimdir. Onlara cennette hep beraber olmamızı diliyorum. 1996’nın aralık başlarında Ahmet Güven’in Almanya’dan bir avcı arkadaşı Alanya’ya misafirliğe gelmişti. Bizde onu aldık Ahmet’in Land Rover’i ile gidip çökeleye yerleştik. Yerleştik ama benim sağ elimin başparmağında çıkan bir dolama bana birkaç günü ve geceyi zehir etti. Dolama bilindiği gibi bir tırnak kökü enfeksiyonudur. O bölgeye toplanan cerahat dışarı çıkmadan insana rahat vermez. Olgunlaşmadan da dışarı çıkmaz. Olgunlaşması da birkaç günü bulduğundan bana birkaç günü ve geceyi zindan etti. Ahmet ve Sülo grubun en aktif gücü olarak beraber ayrıldılar. Hacı misafirle çıktı. Benim parmağım rahatsız olduğundan beğendiği tüfeğimi misafire verdim. Bizde Ahmet’in yardımcısı Dırali ile birlikte avlanıyorduk. Üçüncü günden sonra dayanamayıp bıçağımın ucuyla parmağımdaki delamayı açtım ve rahatladım. O gün Durali’yle Baskı’ya doğru gözekleri avlayıp geçtiğimiz yerleri kontrol etmeye çalıştık. Bucakçökelesi’nden Dim Alacami’ye inen boğazda bir karaçamın altında epeyce bir zemheri mantarı bulduk. Bulduğumuz mantarları Durali’yle topladık. Akşama manara döndük ama Ahmet’le Sülo yoklardı. Onlar dağın zorluğunu, dağın esprisini bilen avcılardı. Onun için telaşlanmaya gerek yoktu. Biz dördümüz yemeğimizi yiyip sohbetledik. Uykuya geçecekken Sülo ile Ahmet yorgun bir durumda çıkageldiler. Kartal Tüneği’nden avlığın en zor yerinden Karasay’a atlamışlar, Karasay’la Suyunçatı arasında altı tane büyük teke görmüşler. Yılların avcısı Ahmet Güven altı büyük tekeyi bir arada görünce ne yalan söyleyeyim heyecanlandım, belki gereksiz bulacaksın ve kızacaksın ama o korkunç sarplarda kendimizi riske atacak davranışlarada girdim diyerek yaşadıkları heyecanın özetini bana yaptı. Kuşyuvası’nın en tehlikeli yerinde zaman zaman tekelerle flört ederek zaman zamanda onları kaybedip tekrar bularak sabahtan akşam üstüne kadar mücadele vermişler ve nihayet tekeleri kaçırmadan yaklaşıp en büyüğüne Ahmet kurşunu hediye etmiş. Önce düşmemekte inat eden teke yukarı Suyunçatı’na doğru kaçmış. Tam tekeyi vuramadıklarını düşünürken yokuşta kaçmakta zorlanan teke bunların karşısına Sarısay Yalımı’na doğru dönmüş. Ahmet ikinci hediye ettiği kurşunla tekenin işini bitirmiş. Bu arada havada kararmış. Kesip temizledikleri tekeyi bir deliğe sokmuşlar ve birçok avcının gündüz bile geçmeyi göze alamadığı o sarp kayaları aşıp çıkıp gelmişler. Sabahında erkenden Sülo, Durali ve hacı manardan çıktılar. Dokuz yaşını geride bırakan muhteşem tekeyle döndüklerinde vakit öğleden sonraydı. Tekenin kocaman ciğerini aralık ayazının altında çardakta yerken dostluğun ve paylaşımın mutluluğunu yaşıyorduk.
DEVAM EDECEK