HER anlamda zor ve kritik günlerden geçtiğimiz ortada. Geçmişte iç politikada belli gerginlikler olurdu. Siyasi kutuplaşma dün de vardı, bugün de var, yarın da olacak. Dış politikada zaman zaman Yunanistan'la karşı karşıya gelirdik....
HER
anlamda zor ve kritik günlerden geçtiğimiz ortada.
Geçmişte iç politikada belli gerginlikler olurdu.
Siyasi kutuplaşma dün de vardı, bugün de var, yarın da olacak.
Dış politikada zaman zaman Yunanistan’la karşı karşıya gelirdik.
Ama bunlar, Kıbrıs olayı hariç, hep karşılıklı suçlamalar şeklinde gelir geçer dalaşmalardı.
Uluslararası ilişkilerimiz giderek içinden çıkılmaz bir hal almaya başladı.
Cumhurbaşkanımız yüzünden giderek yalnızlaşıyoruz.
Başka ülkelerin içişlerine burnumuzu soktukça, başka ülkeler de bizim içişlerimize burunlarını sokmaya başladı.
Genelde Başbakan Davutoğlu siyasi havayı yumuşatmaya çalışarak uzlaşmacı bir tavır sergilerken, muhatapları da aynı çizgiye taşınmaya başladığı bir sırada, gerilmiş ortamı gevşetmekle görevli bir konumda bulunan Cumhurbaşkanımız, tam tersine, ortalığı iyice germekle meşgul.
Her konuya kendisini ilgilendirsin ilgilendirmesin müdahil oluyor!
Dik duruşuyla tanınırken, diklenmeyi ve yiğitlenmeyi kimseye bırakmıyor.
Başlangıçta, Erdoğan liderliğindeki AKP, batıya yüzünü dönmüş, AB’ye odaklanmış gibi bir görüntü vermişti.
Ortadoğu ile bu denli iç içe girmiş bir politikadan oldukça uzak, İsrail ile Filistin çelişkisinde bile arabulucu konumdaydı.
Ne zaman ki Batı'dan uzaklaşıp Ortadoğu'ya yönelip, Arap Baharı'nda aktif bir biçimde taraf olmaya başladık, işte o zaman, birçok ülke, daha doğrusu ülkelerin liderleri tarafından, Türkiye değil, özellikle de Erdoğan hedef tahtası haline geldi.
Bu durum Erdoğan’dan çok, ülkemize ve ülke insanımıza zarar veriyor.
Cumhurbaşkanımız, ülkelerin liderleriyle, tıpkı iç politikadaki siyasetçilerle nasıl tartışıyorsa öyle tartışıyor.
Diplomasi dili hak getire.
Bir ülkenin siyasi aktörünü çoğu zaman da liderini, kişisel ilişkilerine göre ele alıp, ya kardeş ya da düşman olarak kabul edip, o şekilde davranıyor.
Libya’da, Mısır’da, Tunus’ta ve Suriye’de hep bu şekilde davrandı. Hepsinde de çuvalladı!
Bir ülkeyle karşılıklı çıkara dayalı ilişkiler kurma yerine, şahsi ilişkilerine göre, ülkenin politikasını belirleme yanlışı içine girdi.
Sürekli yanıltıldığından söz ederken, yanıldığından söz etmeyip, özeleştiri yapmaktan özellikle kaçınarak, suçu hep karşı tarafa yüklemekle meşgul!
Paralel Yapı ile ilgili değerlendirmesi de böyle!
Önce Beşar Esad’la kardeş olup Suriye ile sınırları açıp vizesiz geçişe başlanmışken, sonrasında Esad’ı düşman ilan edip, Esad’ın muhaliflerine açıktan destek verildi, verilmeye de devam ediliyor.
Mısır’da Muhammed Mursi ile sarmaş dolaş olurken, Irak’ta da aynı şekilde davrandı.
İsrail ile neredeyse düşman olduk.
Bugün de Rusya ile karşı karşıya geldik.
Cumhurbaşkanı Erdoğan her gün Rusya Devlet Başkanı Viladimir Putin’e laf yetiştirmekle meşgul.
Irak yönetimi Başika Kampı'na bizi çağırdığı için oraya gittikse, şimdi istemediği halde neden orada asker bulundurmakta ısrar ediyoruz?
Dünyanın her yerine yardım yağdırmaya ve Türk askerini göndermeye mecbur muyuz?
Bizden başka dünyanın her yerine koşan, hayırsever ve her çatışmanın içine burnunu sokan var mı?
-DEVAMI YARIN-