Kalleşler, yine yaptılar yapacaklarını. İki uzman çavuşumuz, evlerinden çıkarken kalleş PKK'nın ateşine maruz kaldılar. Ruhları şad, mekanları cennet olsun. Hiç düşündünüz mü? Hayatımızda gerçekleşen hemen hemen her şeyde...

Kalleşler, yine yaptılar yapacaklarını. İki uzman çavuşumuz, evlerinden çıkarken kalleş PKK’nın ateşine maruz kaldılar. Ruhları şad, mekanları cennet olsun.
Hiç düşündünüz mü? Hayatımızda gerçekleşen hemen hemen her şeyde masaların rolleri çok ama pek çoktur. Ah bu masalar, her ne gelirse başımıza bu masalardan gelmiyor mu? Hayatımızı düzenleyen, olumlu olumsuz, her türlü kararların alındığı, yaşam şeklimizi belirleyen her şey bu “Masalarda” kararlara bağlanmıyor mu? Düşünün bir kere, önce doğum belgeleri bu masalarda tanzim edilir. Ölüm belgeleri de bu masalarda düzenlenir.
İki genç, yine bu masalarda göz göze gelir, iki sıcak elin birleşmesinde duyulan heyecan, içilen çayların tadı, yıllar boyu hissedilir.
Bir sonraki bölüm ise, mutlu son dediğimiz nikah masasıdır. Bir çok insanın rüyası gerçekleşir, evlenirler, masalarda imzalar atılır. Evlenen çiftler, mutluluk danslarını yaparlarken, bir başka yerde mahkeme masalarında da evlilikler sonlandırılır. Daha nice davalara tanıklık yapar bu masalar. Nice yuvalar bu masalarda sevinçle kurulur, nice mutsuz yuvalar, yine bu “masalarda” yıkılır. Can yakanlar, hırsızlar, katiller, kaçakçılar, vatan hainleri de yine bu masalarda cezalandırılır.
Ah bu “masalar” ne büyük savaşların tanıkları oldular. Milyonlarca insanın “Ölüm Fermanları” yine bu masalarda imzalanmıyor mu? Binlerce masum insanımız şehit edildiler, “terör” kurbanı oldular. Askerimiz, polisimiz, sivil halkımız şehit edilirken, nedense “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi" masaları hep sessiz kaldı. Ne için? Neden? Bu nasıl insan haklarıdır? Bu nasıl insan hakları masasıdır?
Bu AB, İnsan Hakları Mahkemeleri başkanları gelsin de, biraz “Şehit Mezarlıklarını” gezsinler, “Şehit Ailelerini” ziyaret etsinler, hastanelerde yatan, “Kolsuz, bacaksız, sakat kalan Gazileri” ziyaret etsinler. Bu “Gazilerin” vücutlarında eksilen uzuvlarını geri verebilecekler mi? “Hayır” veremezler. Tüm bunları göremiyorlar, çünkü AB’nin işine geliyor. Barındırdıkları “Teröristler”in bitleri kanlandı. Türk Milleti unutmaz. İyiliği de kötülüğü de unutmaz ama bizler kin gütmeyiz. Hakkımızı da aramayı biliriz. Bizim iç işlerimize fazla karışmasınlar. Laik Türkiye, Cumhuriyetle idare ediliyor. Bir Cumhurbaşkanı, Başbakanı, ordusu, polisi var. Hükümet yetkilileri artık bir açıklama yapmalı ve bu terörist katillerin kökünü kazımalı. Yoksa Türk halkı “Vatan sağ olsun” cümlesini her gün söylemek zorunda kalacak.
Avrupa Birliği’nin şımarttığı terör örgütü elemanları (ister çocuk, ister büyük olsun) Türkiye’yi temsil eden “Bayrağını” ayaklar altına alıp, yerden yere vurup, yakmaya çalışıyorsa, bu tür gafletleri planlayanlar er geç hak ettikleri cezayı alacaklardır. “Ağaç yaşken eğilir.” Bu atasözü bir çok şeyi de insanlara öğretir. Bizler Türk Milleti olarak sıcak kanlıyız, vicdanlıyız, sabırlıyız, çocuklarımıza her iyiyi küçük yaşlarda öğretiriz.
Sevgili okuyucularım, ateş düştüğü yeri yakar der atalarımız. Kardeş kardeş geçinmek varken, bu güzel ülkede herkese yer varken, ayrımcılık ve de terörle uğraşanlar hiç arkalarına bakmadan gitsinler, bu güzel Türkiye’mizde bizleri üzmeye kimsenin hakkı yoktur. Türkiye’nin bütün sınır kapıları, bu tür bölücüler için açık, çıkıp gitsinler. Bu güzel “Ülkeyi” bir hafta geçmeden arayacaklarından, özleyeceklerinden de eminim.
Türk devleti neler yaşadı neler. Ne mücadeleler verdi. Kısacası Türk halkı artık “AK Parti sağ olsun” mu diyecek?
Türk vatandaşı olmak, o kadar da kolay değildir, yürek ister, cesaret ister!