DİNİ bayramlar eskiden

DİNİ

bayramlar eskiden "küskünlerin barışacağı" naif sloganıyla öne çıkarılırdı. Şimdilerde bırakın barış mesajını, kutlama şekillerinde bile toplumdaki ayrışmanın derinliği okunabiliyor. Bayramın "Mübarek Ramazan" ya da "Kutlu Şeker" olarak kutlanışı safları belli edebiliyor.

Bayram bu kez bir başka işlev daha gördü. Kendilerinin talepleri dışında, bir inip bir çıkarak belirlenen gergin gündemle yorulan Türk halkı, tatili gözlemekteydi. Daha üstünden bir hafta bile geçmemiş olan Atatürk Havalimanı terör faciasının “yasını tutmama, olayı halkın belleğinden silme isteği” adına, Ramazan Bayramı tam da zamanında yetişti!

Türkiye’yi, kendi sorumluluğunda olduğunu hissettiği toplumsal travmalar için tanıklık etmeyi reddeden bir siyasi iktidar yönetiyor. Rejim, felaketlerin hesabını vermek zorunda hissetmiyor. Çünkü her türlü algıyı yönetebileceği bir medyası ve her dediğine koşulsuz inanan kutuplaşmış insanı var.

Yas tutan kişinin yasına hürmet edilmediği gibi, kamusal alanda da bir eylem birliğine gidilmiyor. Bir Arap prensinin ölümüne gösterilen devlet katındaki hürmet, ulusal boyuttaki bir facia sonrasında bile kendi halkından esirgeniyor. Her gün gelen şehit haberleri artık yalnızca bir manşet olarak okunuyor.

Daha da fenası, yaşanan olaya tanıklık eden ve hayatında hiç bir değişiklik olmamış gibi devam eden halka, uzatılmış tatil bir ödül gibi sunuluyor.

Ülkenin vatandaşlarına verilmesi gereken, "Teröre rağmen hayat devam ediyor ve teslim olmuyoruz!" mesajından ziyade, bir "umursamama ve kanıksatma" isteği seziliyor. Kendilerine bu anlamda karşı koyabilecek duygu, ülkü ya da çıkar bağı ile ortaklaşan güçlü bir toplum da istemiyorlar.

Oysa bayram konuğu olarak şehrimizde gözlemlediğimiz Anadolu halkı, herkesin bir kalıp içinde eriyeceği totaliter sistem isteğine uygun insanlardan oluşmuyor. Kıyamete kadar süreceği söylenen bir savaşın nesnesi gibi de durmuyor bu halk. Her ne kadar, içlerinde bencilce, kendine ait olmayanı hoyratça kullanma ve bozma isteğinde olanlar varsa da, çoğunluk öyle değil.

“Ortak bir yas tutmamak vicdanın tatile çıktığı anlamına gelmez. Kanıksamak diye gördüğümüz aslında çöken düzenin oyununa katılınmadığını gösterir. İnsan ancak uyum halinde hayatını idame ettirir, yoksa çıldırır” yorumunu yapan Psikolog Gündüz Vassaf’ın sözlerini doğrular nitelikte insan arıyor gözlerim…

Boğulmaktan kurtardığım, ta Ankara Beypazarı’ndan Eskişehir’deki madene çalışmaya giden genç insan aklıma geliyor. Sendikalı işçi çalıştırmayan diğer ocaktakilere, patronun verdiği ek maaş kıyağından yakınıyor; haksızlığın, baskının farkında…

Sırtındaki kocaman dövmeli ve frapan askılı elbiseli genç kadının, IŞİD hücre evinden akşam üstü gezmesine çıkmış gibi giyinmiş hemcinsiyle birlikteliğine şaşıyorum…

Gecenin yarısında, yandaki apartın balkonunda arkadaşlarıyla bağırarak okey oynayan genç insanların radyodaki yanık türküye eşlik edişi, beni onları uyarmaktan alıkoyuyor.

Gözlemlediklerimden bir kez daha umutlanmaya çalışıyorum. Farklılıklarının bir zenginlik olduğunu fark edebilen halkların, bileğinin bükülmeyeceğini seziyorum…