DEĞERLİ okurlar. Siz bakmayın o haramdan, yalandan, dolandan şundan bundan nefret ettiğimizi söyleyip, iyilik meleği, dürüstlük abidesi tavırları içinde ahkam kesmemize. Hatta, vatan millet sevgisi diyerek yeri göğü inletip, vatan için canımızın...

DEĞERLİ

okurlar.

Siz bakmayın o haramdan, yalandan, dolandan şundan bundan nefret ettiğimizi söyleyip, iyilik meleği, dürüstlük abidesi tavırları içinde ahkam kesmemize.
Hatta, vatan millet sevgisi diyerek yeri göğü inletip, vatan için canımızın feda olduğundan söz edip, din kitap aşkıyla yanıp tutuşmamıza.
Lafa gelince.
Hiçbir konuda.
Kendimize toz kondurmuyoruz.
Vatan derken, bedelli askerlik peşinde dörtnala son sürat koşuşturup duruyoruz.
Dün, bedelli askerliğin, şehitlere haksızlık hatta ihanet olacağından söz ederken, şimdi de üç beş oy için, bedelli askerlik konusunda vaatlerde bulunma aymazlığında olan devlet adamlarımız ve de siyasetçilerimiz var.
Millet sevgisine gelince.
Her gün onlarca cinayet işleniyor.
Partizanlığın fanatizminde Türk Türk’e düşman.
Siyasetçiler birbirlerine ağza alınmayacak hakaretlerde bulunuyorlar.
Lafa gelince, Türk olmakla övünüyor, Türk milliyetçiliğiyle yatıp kalkıyoruz.
1980 öncesi Ülkücüler de, Devrimciler de Türk değil miydi?
Neden birbirlerini öldürdüler?
İşin komik yanı, bir hiç uğruna, sırf ideolojik farklılık ve siyasi fanatizmin batağına batırılmış, neyin ne olduğunu tam anlamıyla anlamadan, vatan, millet, din-kitap diye diye genç beyinleri şu ya da bu biçimde birbirine düşman edip ülkeyi kan gölüne çevirenler bugün bile baş tacı edilebiliyor!
Milliyetçilikten sürekli söz ettiğimiz halde, kimsenin kimseye güveni ve de saygısı yok.
Bu ne biçim milliyetçilik?
Milliyetçilikten, tek bayrak ve tek milletten söz ederken, dört milyon Suriyeli'yi neden besliyoruz?
Türkiye, ülkesinden kaçıp göçenlerin yolgeçen hanına döndü!
Dinsel simgeler kullanılarak, insanların güvenini ve sempatisini kazanıp, oy devşirmeye kalkan, soygun yapmaya kalkan beyinler var.
Kara çarşafa bürünüp, soygun yapmak modaya dönüştü.
Velhasıl.
Biz millet olarak yalanı da, haramı da seviyoruz.
Nereden mi çıkarttım?
Atalarımız bakın ne demiş:
"Çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz."
Çok mal sahiplerinin haramzade olup olmadığını bilemeyeceğim!
En azından böylesine önemli bir konuda iftirada bulunmak istemem.
Amma ve lakin.
Çok laf söyleyenlerin, muhakkak yalan söylediklerinden adım gibi eminim.
Yıllar boyu.
Dünlerden bugünlere gelene kadar, siyasetçilerimizin seçim meydanlarında ne kadar çok yalan söyleyip, palavra sıkarak, ona buna yiğitlenerek, yiğitlik tasladıklarını çok iyi bilenlerdenim.
Ben mi?
Yalan ya da palavra sıkmak için değil ama, gerçekten partime ve parti büyüklerime güvenerek, onların vaat ettiklerini ben de vaat ederek yalan ve palavra furyasına, bilmeyerek ve de istemeyerek de olsa katıldığımı söyleyebilirim.
Özetlersek.
Siyasetçilerimiz seçim meydanlarında, medyada, bu kadar yalanı ve palavrayı ve de rakiplerine bunca hakareti sıralamalarına rağmen, biz hala meydanları hınca hınç doldurup, onların saçmalıklarına ve de bizi aptal yerine koymalarına avuçlarımızı patlatırcasına alkış tutuyorsak.
Biz yalanı da, haramı da seviyoruz demektir.