BİR zamanlar tatilin, güneşin ve huzurun şehri olan Alanya’da artık başka bir defter açıldı. Ne otel rezervasyon defteri, ne de yazlıkçı listesi… Bu defter, mahalle bakkalının tezgahının altında, köşesi kıvrılmış, kapağı yıpranmış. Adı: Veresiye Defteri.
Marketlerde, bakkallarda sessiz ama derin bir isyan var. Raflar dolu ama sepetler boş. İnsanlar göz ucuyla bakıyor fiyatlara, sonra derin bir nefes ve dudaktan dökülen o cümle:
— “Yaz abi, mecbur yaz...”
Süt, ekmek, peynir… En temel ihtiyaçlar artık borca. İnsan borçla doyurur mu çocuğunu? Doyuruyor. Mecbur. Çünkü ay sonu, maaş günü, hatta bayram bile artık kurtarmıyor.
Alanya sokaklarında bir başka tablo daha var. Şehrimize döviz getiren, yıllardır "para harcar" diye yere göğe sığdıramadığımız yabancı turistler bile kartla, krediyle alışveriş yapmaya başladı. Onlar bile nakit taşımıyor artık. Çünkü global kriz kapımızı çoktan aşmış, avluda dolaşıyor.
Ama soruyorum şimdi:
Bu halk daha ne kadar dayanır?
Her gün kasada etikete baka baka utanan, elindeki bozukları çevirip eksik kalan parayı "yarın vereyim" diyen insanların sırtında bu yük daha ne kadar taşınır?
Bakkal da dertli. Esnaf da bitik. “Veriyorum, mecburum” diyor ama satışı nakde çeviremeyen esnaf nasıl ayakta kalsın? Onun da borcu var, onun da faturası, kredisi var.
Bir tarafta yaz sezonunda rekor turist ağırladık diye övünenler... Diğer tarafta akşam pazarının dağılmış kasalarından patates toplayan insanlar. Bu iki Alanya, aynı Alanya mı?
Evet, turizm kenti Alanya. Ama artık “borç kenti” olmaya doğru hızla gidiyoruz. Enflasyon, kiralar, fahiş fiyatlar sadece tabelalara yazılmıyor. İnsanların alın çizgilerine, umutlarına, çocuklarının gözlerine kazınıyor.
Maalesef ki durum böyle sevgili okurlar, kalın sağlıcakla.