BİZİM kuşak, vatan ve millet sevgisiyle yoğruldu. Ülke ve ülke insanı için canını vermekten çekinmeyecek şekilde yetiştirildiğimizi söyleyebilirim. Büyüğe saygı, küçüğe sevgi anlayışı ise bir geleneğin devamı şeklindeydi. Bu anlayış...
BİZİM
kuşak, vatan ve millet sevgisiyle yoğruldu.
Ülke ve ülke insanı için canını vermekten çekinmeyecek şekilde yetiştirildiğimizi söyleyebilirim.
Büyüğe saygı, küçüğe sevgi anlayışı ise bir geleneğin devamı şeklindeydi.
Bu anlayış bize özgü bir şey değildi.
Bu anlayışın mimarları, bizi yetiştirenler yani anamız babamız, çevremiz, özellikle de öğretmenlerimizdi.
Veliler öğretmenlere, “Eti senin kemiği bizim" derdi.
Doğru ya da yanlışlığı konusunda farklı görüşler ileri sürülebilir!
Ama bugünkü gençliğin önemli bir kesiminin sorumsuzluğunu düşündüğümüzde, bugünkü yozlaşmanın, bozulmanın ve kokuşmanın nedenleri, bugünkü gençlikten çok, bu gençliği bu şekilde yetiştirenlerin olduğunu rahatlıkla iddia edebiliriz.
O tarihlerde, kitle taşıma araçlarında gençler otururken yaşlıların ayakta yolculuk yapmaları mümkün değildi.
Bir Türk’ün ya da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının, vatana ve millete ihanet edebileceği kimsenin aklının ucundan bile geçmezdi.
1980 öncesi, solcu ya da sağcı, yani Devrimci ve Ülkücü gençlik yine birilerince bir biçimde, bu genç beyinlerin vatan ve millet sevgisinden yararlanarak, onları vatanı ve milleti kurtarma adına birbirlerine düşman ederek, ülkeyi kaosa sürüklemişlerdi.
Özünde her iki kesim de, idealistçe ülkeyi ve ülke insanını kurtarma adına böyle bir saçmalığa yelken açmışlardı.
Bugün bile, o tarihlerdeki ezberlerin koşullanmasının fanatizmi içinde, halen solculuk-sağcılık adına ortaya konulmuş, soyut sloganların peşinde koşan ve o yıllardaki kaosa öykünen dinozorlar var.
Türkiye, adeta yolgeçen hanına döndü.
Vatan ve millet sevgisi büyük ölçüde erozyona uğratıldı.
Bilim ötelenirken, toplum giderek dogmatizmin dar kalıplarına sıkıştırılmakta.
Toplumun önemli bir kesimi, belli güçlerin, kişiliklerini, düşüncelerini, hatta inançlarını benimsemese bile, gücün ve güçlünün eteğine yapışarak bir yerlere gelmenin özel hesabı içinde.
Küçük burjuvanın kaypaklığı giderek yaygınlaşmakta.
Kimsenin kimseye güveni kalmadı.
Herkes birbirini potansiyel suçlu gibi görmeye başladı.
Kimin ne olduğu belli değil!
Herkes bir biçimde cemaatleşerek kutuplaşmanın batağına sürüklenmekle meşgul.
Bu aymazlık, soldan sağa, ilericilikten tutun en gerici düşünsel açılımları benimsemiş beyinlerin odaklandığı bir alan haline geldi.
İlerisini öngörmek mümkün mü?
Belli alanlarda umut verici gelişmeler olsa da, bir sürü alandaki gidişattan umutvar olmak imkansız gibi görünüyor.
İnşallah biz yanılıyoruzdur.