İnsan–insan ilişkilerinde ise, geçmişe göre belli ölçülerde de olsa iyileşme söz konusuysa da, hızlı nüfus artışı ve bir sürü alandaki dengesizlikler nedeniyle, ülkeler ve toplumlar bir birini yok etmeye çalışmakla meşgul! İnsanın...
İnsan–insan ilişkilerinde ise, geçmişe göre belli ölçülerde de olsa iyileşme söz konusuysa da, hızlı nüfus artışı ve bir sürü alandaki dengesizlikler nedeniyle, ülkeler ve toplumlar bir birini yok etmeye çalışmakla meşgul!
İnsanın yücelişini, bir heykeltıraşın bir mermer bloğunu yontarak heykeli oluştururken nasıl bazı parçalar döküntü olarak ortaya çıktıktan sonra bir eser meydana geliyorsa, insanlar arasındaki savaşlarda da yetersiz olanların ortadan kalkmak zorunda olduğunu iddia eden Nice’e karşın, Darvin de evrim teorisiyle, doğal ayıklanmadan söz ederek güçlülerin güçsüzlerin önüne geçmesiyle yepyeni bir türün ya da yaşam biçiminin ortaya çıkmasından dem vurmakta.
Özetlersek, hayat bir savaş alanı. Bu savaşın kuralları acımasızlık üzerine inşa edilmiş. Tüm canlılar, bu acımasız yaşam koşulları içinde savaşlarını sürdürmekle meşgul.Kimilerinin, kimsenin kimseyi ezmediği ve yok etmeye kalkmadığı adil bir düzen kurma arayışlarının nedeni, insani duygularının öne çıkmasından değil, güçsüzlerin sayısının güçlülerden çok fazla olması nedeniyle, demokratik ortamlarda da, güçsüzlerin sözü geçtiğinden, bu insani arayış, salt güçlünün gücünü kırmaya dönük olarak gündeme gelmekte olduğunu da yine Nice iddia ediyor.
Evrensel dengeden söz edilirken, evrensel adaletten söz etmek mümkün değil.
Günümüz Türkiye’sinde bile, hukukun üstünlüğünü sağlayabilmek için, üstünlerin hukukundan kurtulma mücadelesiyle karşı karşıyız!
İnsanoğlu her alanda, kendi iç dinamikleriyle, ilkel toplumdan bu yana, köleci, feodal, kapitalist şimdi de bilgi toplumuna gelene kadar, sürekli bir gelişim ve değişim yaşamakta.
Toplumlar önce bir düzen kurup sonra bu düzeni yıkıp, yeni koşullara göre yepyeni düzenler kurmaya çalışıyor.
Tüm bu düzen arayışlarının itici gücü temelde bilim. Din de bu arayışların bir başka kanadında yer almaya hala devam ediyor.
İnsanın bir güç arayışına dayalı dinsel yapılanma bulgusundaki dogmatik yaklaşımının semavi yönünün çok çeşitliliğine karşın, bilim temelli dünyevi arayışlar, uluslararası ve ulusal, bir sürü yapılanma ile insan-insan ilişkileri belli kurallara oturtulmaya çalışılmakta.
Her iki düzende de, teorik anlamda, kötülüğe karşı bir mücadele söz konusu olup, insani duyguların öne çıkarılması çabaları varsa da, pratikte her iki anlayış da istismar edilip marjinal çizgilere taşınarak, kötülüğün aracı haline getirilebiliyor.
Tıpkı, dinsel, mezhepsel farklılığa dayalı savaşlar ve dünyada savaşı önleme yani barış adına kurulmuş Birleşmiş Milletler'e rağmen bir çok ülkede insanlar bir birini yok etmeye devam edebiliyorlar.
Sanırım bu da, bir doğal ayıklanma olarak kabul ediliyor olmalı!