ÇOĞU insan, inandığını iddia ettiği dinin, mezhebin, tarikatın, örf, adet ve geleneğin ayrıntılarını bırakın, temel bilgilerinden ve o öğretinin özünden bile bihaber. İnsanların, din adamlarına, 'Türbanın üzerine gözlük takmak...

ÇOĞU

insan, inandığını iddia ettiği dinin, mezhebin, tarikatın, örf, adet ve geleneğin ayrıntılarını bırakın, temel bilgilerinden ve o öğretinin özünden bile bihaber.
İnsanların, din adamlarına, “Türbanın üzerine gözlük takmak caiz mi, değil mi?” “Çocuğumu öpersem orucum bozulur mu?”, "Eşimin dayısı bana helal mi?”, "Kıyamet günü dev gelecekmiş, doğru mu?”, “İki evlilik yaptım, ahirette hangi eşimle birlikte olacağım?”, "Hayal ürünü roman yazıyorum, günah mı?” şeklindeki saçma sapan sorular sormaları ve bu soruları da, bir inanç adına yapmaları akıl alacak şey mi?
İşte bu yüzden insanlar, iyi niyetle ve samimiyetle, Yaradan’a dönük arayışlara yönelirken, bilmeden kimi inançların saçmalığında, Yaradan’dan uzaklaştıklarının farkında bile değiller. İnancın özü olan Yaradan’a ulaşmaya çalışırken, tarih boyunca kimi üçkağıtçı uyanıkların yazıp çizdikleri yol haritasına inanarak, bambaşka güzergahlara yelken açıyorlar!
İnandığımız şeyin ya da şeylerin, doğru ya da yanlışlığını bilmeden sadece yakınlarımızı taklit ederek, ya da onlardan öğrendiğimiz şeylerle o inancı savunduğumuzun çoğumuz farkında bile değiliz.
Bu, o şeyi bildiğimiz anlamına gelmez.
İşte burada, bilmek ya da bilmemek konusu önem kazanıyor.
Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp denir!
Ama bizim toplumda, bilmediği halde bilmediğini bilmeyen insanlarımızın sayısı oldukça fazla.
Çok daha vahimi, bilmediğini bildiği halde, toplumu şu ya da bu biçimde etkileyerek, maddi ya da manevi rantlar için, saçma sapan söylemlerle, hamasi çıkışlar içine girerek olmayacak vaatlerde bulunan beyinlerin giderek her alanda yaygınlaşması düşündürücü!
Her toplumun bir sürü temel değerleri vardır.
Bu değerlerin ve de inançların illaki doğru olup olmaması da o kadar önemli değil.
Önemli olan, bu değerlerin o topluma ne kazandırıp kaybettirdiğidir.
Eğer bir toplum, bu değerlerin bazıları nedeniyle kutuplaşıp çatışıyorsa, ya da birileri bu değerleri bir biçimde istismar edip toplumu kutuplaştırıp çatıştırmak için kullanabiliyorsa, bu değerlerin sorgulanmasında yarar var!
Yok eğer, bu değerler toplumun bütünleşmesine, gelişip kalkınmasına katkıda bulunuyorsa, bu değerler ve inançlar baş tacı edilmelidir.
Bir toplumu felakete sürükleyense, kötü art niyetli beyinler, topluma egemen olup, şu ya da bu biçimde insanları çağ dışı düşünsel açılımlara ve de maceralara sürükleyebilmeleridir.
Tarihte bunun en somut örneği Hitler ve ırkçı, kafatasçı ideolojisidir.
İnsanoğlu tarih boyunca, bir güç yaratıp, sonra da kendi yarattığı bu güce tapınma saçmalığı içine girmiştir.
Kimi inançlar, ideolojiler ve parti fanatizminin tavan yaptığı kutuplaşmayla çatışan toplumların huzur ve mutluluğu yakalayıp, kalkınıp gelişmesi mümkün değil!