MEMLEKET, son zamanlarda adeta bir "Ucuz Ölümler Diyarı" haline geldi. Bu ifade ağır, biliyorum, ama ne yazık ki yaşananlar bu acı gerçeği haykırıyor. Hayatlar; devasa doğal afetler, büyük savaşlar ya da çözülemeyen küresel krizler yüzünden değil, akıl almaz derecede basit, önlenebilir ve bireysel/kurumsal ihmaller zinciri yüzünden sönüp gidiyor. Oysaki her can, bu toprakların en değerli hazinesi.
Gurbetçi bir ailenin İstanbul'daki otel odasında gazdan zehirlenerek yok oluşu... Bir trafik magandasının basit bir cep telefonu dikkatsizliğiyle karşı şeritteki masum bir ailenin ocağını söndürmesi... Düğünlerde, asker uğurlamalarında "gelenek" adı altında havaya sıkılan ve geri dönüp bir çocuğun, bir gencin hayatına mal olan o kurşunlar...
Ya da basit bir iş güvenliği tedbirinin atlanması sonucu inşaatlarda, madenlerde yaşanan katliamlar...
Tüm bu trajedilerin ortak paydası ne biliyor musunuz? Sorumsuzluk virüsü.
Türkiye'de son dönemde yaşanan bu tarz ölümler, sadece istatistik değil; her biri parçalanmış hayaller, yarım kalmış hikayeler ve dinmeyen bir acı. Gencecik bir damat adayının kaza kurşunuyla yaşamını yitirmesi, bir işçinin emniyet kemerini takmadığı için metrelerce yükseklikten düşmesi...
Bu olaylar, toplum olarak vicdanımızın derin bir uykuda olduğunu gösteriyor. Bu ölümlerin ardında, "Bana bir şey olmaz," "Bir kereden ne çıkar," ya da "Zaten hep böyle yapılıyor," kolaycılığı yatıyor.
Kurallar, yasaklar, denetimler elbette önemli. Ancak hiçbir kural, vicdanın ve sorumluluk bilincinin yerini tutamaz. Her birimiz, kendi hayatımızdan ve çevremizdeki insanların hayatından sorumlu olduğumuzu idrak etmek zorundayız.
Bir adım geri çekilip düşünmek, "Şu an yaptığım eylem, ne gibi bir felakete yol açabilir?" diye sormak zorundayız.
Bu sorumsuzluk, bu vurdumduymazlık, artık tolere edilemez bir boyuta ulaştı. Toplumsal dokumuzun temelini kemiriyor.
Bizim, yurdum insanına acilen bir "sorumluluk aşısı" yapmamız gerekiyor. Bu aşı, sadece kanunlara uymayı değil, aynı zamanda empatiyi, öngörüyü ve insan hayatına mutlak saygıyı içerir.
Artık anlamalıyız: Bu sorumsuzluk, koronavirüsten bile daha tehlikelidir. Çünkü o görünmez bir düşmandı; bu ise, bile bile lades dediğimiz, kendi elimizle yarattığımız ve her gün canımızı yakan bir felaketler silsilesi.
Ne zaman ki, bir insanın hayatının "ucuz" olmadığını, basit bir ihmalin bedelinin bir ailenin tamamen yok olması demek olduğunu anlarsak; ne zaman ki, her birimiz kendimizi bu toplumun bir denetleyicisi ve koruyucusu olarak görürsek, işte o zaman bu acı döngü kırılacak ve memleketimiz yeniden "Yaşamın Değerli Olduğu Diyar" olacaktır.
Esen kalın...