Küreselleşme ile birlikte; dünya düzeni, çalışma sistemleri, işletme yapısı ve asgari geçim standartları önemli ölçüde değişmekte buna bağlı olarak, işgücü yapısında da hissedilir bir değişim söz konusu olmaktadır. Özellikle...

Küreselleşme

ile birlikte; dünya düzeni, çalışma sistemleri, işletme yapısı ve asgari geçim standartları önemli ölçüde değişmekte buna bağlı olarak, işgücü yapısında da hissedilir bir değişim söz konusu olmaktadır. Özellikle teknoloji alanındaki gelişmelerin sonucu; kas gücü, yerini büyük ölçüde beyin gücüne bırakırken üretimde insan faktörünün yerini ise makineler almaktadır. Tüm bu sürecin doğal bir sonucu olarak, işgücünden daha fazla özelliğe sahip olması beklenmekte ve işgücünde; nitelikli/niteliksiz ya da çekirdek iş gücü/ çevre işgücü şeklinde birtakım kutuplaşmalar ortaya çıkmaktadır. Günümüzde hemen hemen her ülkenin, “ücretliler toplumu’’ haline gelmesi sebebiyle şüphesiz kutuplaşmanın en önemli etkisi de ücretler ve sahip olunan sosyal yan haklar üzerinde görülmektedir. Aynı örgüt çatısı altındaki işlerin ve işçilerin birbirinden farklı özelliklere sahip olması; çalışma şartlarının farklılaşmasına ve birbirinden farklı ücret düzeylerinin oluşmasına neden olmaktadır. Bu durum pek çok toplumda; gelir dengelerini bozmakta, bireyler arasında eşitsizliklere sebep olmakta, iş yasalarının koruma alanı dışında kalan standart dışı istihdamı arttırmakta ve ücretlerin, tamamen piyasa koşullarına göre belirlenmesine neden olmaktadır.

SOSYAL DEVLETİN ROLÜ

Anayasa hukukumuza, 1961 Anayasası ile birlikte giren Sosyal Devlet Kavramı genel bir ifadeyle; yurttaşlarının sosyal durumlarını düzeltmeyi, onlara belirli bir refah düzeyi sağlamayı ve onları sosyal güvenceye alıştırmayı kendisi için ödev bilen bir devlet anlayışını ifade etmektedir. Nitekim sosyal devlet anlayışının benimsendiği toplumlarda devletin; çalışma hayatı içerisinde, çalışanların ve ailelerinin; ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayabilecek asgari bir ücret düzeyi belirlemesi ve bu ücretlerin, hayat standartlarını yükseltecek birtakım yan hakları da (yakacak, çocuk, evlenme, ölüm, doğal afet yardımları, sağlık hizmetleri, hayat sigortası vb.) içermesi gerekmektedir. Ancak giderek küreselleşen işletmeler, faktör fiyatı olan emeği daha ucuz bir hale getirmenin yollarını aramaktadır. Tüm dünyada, niteliksiz ya da az nitelikli işgücüne duyulan talep azalmakta, işverenler daha az sayıda nitelikli işgücü ile daha verimli çalışmayı istemektedir. Böylece niteliksiz işgücünün; ücret düzeyi, çalışma koşulları ve yan haklarında aşağı yönlü bir hareket söz konusu olmaktadır. Bu durum, uzmanların görüşüne göre dünya üzerindeki ‘’Çalışan Yoksulların’’ giderek artmasına neden olmaktadır. Daha tehlikeli olan şudur ki; küresel rekabet sebebi ile devletler; ücretleri arttıracak politikalardan uzak durmakta, hatta sosyal harcamalarda kısıntılara giderek, rekabet güçlerini arttırmaya çalışmaktadır. Ne yazık ki bireylerin sahip olduğu; sosyal haklar, sendikal haklar ve asgari çalışma standartları giderek esnetilirken ücret düzeyleri, devlet kontrolünden çıkmakta ve tamamen piyasa koşullarına göre belirlenmektedir. Pek çok şirket, yalnızca çekirdek işgücüne; yüksek baz ücretler ve sosyal yan haklar sağlarken, çevre işgücü; daha uzun sürelerle ve daha ağır şartlarda çalıştırılmasına rağmen, asgari yaşam standartlarının altında ücretlerle karşı karşıya kalmaktadır. Bu durum; ülkede gelir eşitsizliklerine, yoksulluğun artmasına, toplumsal huzurun bozulmasına neden olmakta ve sosyal devlet anlayışından giderek uzaklaşılmaktadır.

Sonuç itibari ile gerek ekonomik büyümeyi ve istikrarı sağlamak gerekse ücrete tabi çalışanları korumak ve ücret farklılığına bağlı olarak aralarında oluşacak eşitsizliği önlemek amacıyla devletlerin, ücretlere müdahalesi gerekli olmaktadır. Kaldı ki toplumu oluşturan bireylere, en azından asgari bir geçim düzeyinin sağlanması, sosyal devletin en temel görevlerinden biridir. Bu nedenle ekonomi politikalarının; ücretlere, adaletsiz vergi sistemine, nüfus artışına, güvencesiz ve korumasız çalışma koşullarının önüne geçilmesine, sosyal hizmetlerin arttırılmasına ve bireylere sosyal yan hakların sağlanmasına yönelik birtakım sosyal politikalar ile desteklenmesi şart olmaktadır.

Çalışan ve üreten her birey; insana yakışır bir yaşam sürme, ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayabilme, insani çalışma koşullarına sahip olma hakkına sahiptir. Öncelik “İnsan ve insanlık’’ ise söz konusu bu haklar piyasa koşullarına bırakılmamalı, devlet otoritesinin gözetim ve koruması altında olmalıdır. Öyle ise, öncelikle insana, ardından emeğe, emekçiye ve çalışma hakkına saygı duyulan bir yönetim anlayışı, ekonomik sistem ve yarınlar dilerim…