Suya giren kürklü canlılar üzerlerindeki su ile birlikte bit, pire ve diğer asalaklarla tüm pislikleri silkinerek atmaya çalışırlar. Osmanlının son yüz elli yılında, hantallaşan idari yapı, bozuşan adalet sistemi, sığlaşan ve bilgiden...
Suya giren kürklü canlılar üzerlerindeki su ile birlikte bit, pire ve diğer asalaklarla tüm pislikleri silkinerek atmaya çalışırlar.
Osmanlının son yüz elli yılında, hantallaşan idari yapı, bozuşan adalet sistemi, sığlaşan ve bilgiden uzaklaşan eğitim ve öğretim sistemi, birbirine uzaklaşan toplum kesimleri, batı kompleksiyle gözü kör olan aydınlarla yerinden kalkamayan yaşlı, bitkin, derisinde her tür asalak tarafından kalan son kanı emilen bir aslan haline gelmişti.
Yaşlı aslanın bakiyesi üzerine kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti, kendi tarihi değerlerini reddederek, batının, ancak o toplum için geçerli birikimlerini kurtuluş reçetesi olarak kabul edince, aslanın birikimlerinin avantajını reddetmiş, ancak üzerinde bulunan tüm asalakların yük ve sıkıntısıyla hayatını sürdürmek zorunda kalmıştır.
İletişim kanalları sayesinde dünyanın çok küçülmesi sonucunda, bir taraftan tarihsel bağlar ortaya çıkmaya başladı, bir taraftan da gerekli bilgilere isteyen herkes kolayca ulaşabildi. Sonucunda milletimiz ve yöneticileri, gözleri ve kulaklarını kapatsa da tarihsel ilişkileriyle yüzleşmek zorunda kaldı. Birinci Dünya Savaşı öncesinde, yaşlanmış bitkin aslan haliyle bile dünyanın altı süper gücünden biri olan Osmanlı’nın atası olduğunu kabul etmek zorunda oldu. Sovyetlerin dağılması, Yugoslavya’dan 7 devlet çıkması sonucunda yaşanan acımasız savaş ve Boşnaklara uygulanan soykırım bu uyanışı hızlandırdı.
Genç Türkiye Cumhuriyetini kabul ettirme adına “Osmanlının inkarı” politikasıyla, bize sunulan tarihsel avantajları yıllarca reddetsek de, gördük ki, Balkanlarda, Ortadoğu’da ve bağımız olan diğer coğrafyalarda yaşanan olumsuzlukların negatif yükünün sırtımıza yıkılmasından kaçamadık.
Ülkeye dayatılan “pozitivist eğitim sistemiyle” tarihinden habersiz ve inkarcı nesiller yetiştirilmek istenilse de bin yıllık İslam kültürüyle genlerine ve zerrelerine işleyen değerler, o neslin mahzenlerde, depolarda saklanan, arşivlere kapatılan tarihini bulup çıkarmasını sağladı.
Tarihsel avantajların ret ve inkarı ile kullanılmamasıyla, yine tarihsel dezavantaj ve yüklerden kaçılamayacağı görüldü. Bunun görülmesiyle, Demirel ve şürekasının yönettiği dönemde ara verilse de “Milletin Cumhurbaşkanı” payesiyle Milletin ve Vatanın sinesinde yerini alan Rahmetli Turgut Özal’ın önderliğinde tarihsel bağlar kurulmaya başlandı. “Bin yıl süreceği” vehmedilen 28 Şubat karabasanından kurtulunabildiği oranda Sayın Recep Tayyip Erdoğan hükümetlerinde daha ileriye gidilerek, Anadolu ve Türkiye’nin Osmanlı Coğrafyasının merkezi olduğu gösterilmiştir.
Sayın Erdoğan önderliğindeki AK Parti iktidarında, tarihsel bağlar kurulurken, ekonomik gelişme yönünden adımlar atılırken, bir taraftan da, hukuk ve demokrasi yönünde kararlar ve mevzuat çalışmaları sürdürülmüştür. Bunun zorunlu sonucu olarak suç ve suçlu ile mücadele, vatandaşın güvenliğini tehdit eden, ülke kaynaklarını sömüren çeteleri hapse tıkan çalışmalar yapıldı. Sonucunda suç örgütü lider ve üyeleri teker teker hapse tıkıldı. Daha sonra alınan tedbirlerle, kapkaç ve hırsızlık çeteleri milletin kabusu olmaktan çıktı. Dünyada, eroin ve kaçakçılıkla en iyi mücadele yapan ülkelerden birisi Türkiye oldu.
Küçük boyutlu çetelerin ayak altından kalkmasıyla sıra ülkeyi gizli kurallarla, durumdan vazife çıkararak, milletin sevdiği ve itibar ettiği futbol ve benzeri sektörlere çöreklenerek gayrı hukuki hedef ve gayelerine ulaşmaya çalışan her biri “devletçik” dev çetelere geldi.
Bunun da yapılabilmesi için “Hukukun” ideolojik aymazlıklar, sermaye, kerameti kendinde menkul kast grupları, siyaset dükaları yerine “Hakkın” arkasına konulması gerekiyordu. Ancak bu defa, ideolojik yargı ağalarının Türk Milletinin sırtındaki kene vaziyetinin düzeltilmesi gerekiyordu.
12 Eylül 2010 Halk Oylamasıyla, yargı yetkisi de kast sisteminden demokratik yapıya dönüştürüldü. Yargı, altyapı, lojistik destek, eğitim ve sayısal yeterliliğe kavuşunca “Hukuk hakkın arkasına konulacaktır.” İşte o zaman Türk Milletinin tarihsel ihtişamına kavuşmasına kimse engel olamayacaktır.
Son günlerde yaşanan şike operasyonları “Ülkemizin Hukuk Devleti Olması” yolunda yapı taşlarından biridir. Devletin ve milletin sırtına yapışan bir kene grubunun daha sökülüp atılmasıdır.
Bir Fenerbahçe taraftarı olarak, futbol kulüplerinin ihale ve suç çetelerinden kurtulması, kulüplerin de kanının emilmesini engelleyecektir. Kaldı ki, yargılama bitinceye kadar herkes masumdur.
Velhasıl, Türkiye silkiniyor. Üzerinde bulunan asalaklardan, zehirli böceklerden ve pisliklerden kurtuluyor.