Yaklaşık on aydır, Tunus'ta başlayıp bütün Ortadoğu'ya yayılan halk hareketlerine (kimilerine göre Arap Baharı) şahit olmaktayız. Bu rüzgarın esmeye başladığı günden beri Türkiye ve Başbakanı tarafından o ülkelerin liderleri,...
Yaklaşık on aydır, Tunus’ta başlayıp bütün Ortadoğu’ya yayılan halk hareketlerine (kimilerine göre Arap Baharı) şahit olmaktayız.
Bu rüzgarın esmeye başladığı günden beri Türkiye ve Başbakanı tarafından o ülkelerin liderleri, “Halkın hassasiyetlerine kulak verilmesi, geç olmadan halkın sesini kesmeyen, demokrasi ve hukuku esas alan yönetime geçmeleri, insan hak ve özgürlüklerini tanımaları, rüzgarın fırtına, hatta kasırgaya dönüşmesi halinde kendileri ve ülkelerinin çok büyük zarar göreceği” gibi konularda ikazlar edilmişti. Bu liderlerle olabildiğince irtibatı kesmeden ikaz edilen konularda kendilerine yardım teklif edilmiştir.
İkaz ve ihtarlara kulak tıkayanlar bir müddet halklarını katlederek bu hareketi engelleyebileceği vehmine kapılmış ve halkın taleplerine direnmişti. Sonucunda yok olup giderek, tarihin kirli sayfalarında yerini almışlardı. Tabii ki, hala bu rüzgarı kapı pencere örterek, Ülkeyi dış aleme kapatıp, halkın üzerine tanklar ve otomatik tüfeklerle saldırarak saltanatını sürdüreceğini zannedenler mevcuttur.
Türkiye bir taraftan yönetimleri uyarırken, diğer taraftan dağınık gruplar halinde bulunan direnişçilere yol göstermekte onlara lojistik destek ve insani yardım yapmaktadır.
Başbakan Erdoğan; Despot idareleri deviren direnişçilerin temsilcileri tarafından yönetilmekte olan ve seçim hazırlığı yapan, Mısır, Tunus ve Libya’ya, bir taraftan desteğimizi belirtmek, bir taraftan seçimli demokrasi konusunda tecrübelerimizi paylaşmak, bir taraftan da “önceki liderlerin yaptığı gibi halkın ve taleplerinin görmezden gelinmemesi ” konusunda yeni liderleri uyarmak için geniş katılımlı bir gezi başlattı.
Bu gezinin yapılacağı aşağı yukarı bir aydır herkes tarafından bilinmekteydi. Avrupa ve Amerika’da bu gezi, bazı ciddi medya organlarının çok dikkat çekmeyen analizleri dışında ciddiye alınmadı. Ancak, gezi öncesi bölge halklarındaki dalgalanma, medyadaki ateşli yazı ve analizler üzerine batı ve ABD medyası da geziyi görmeye başladı.
Gezinin başladığı ve Türk Heyetinin Kahire’ye indiği dakikadan itibaren, Başbakanın tarihi kahramanlardan birisi olarak karşılanması ve ilgi görmesi üzerine "Avrupa Marka bir direkler arası orta oyunu" sergilenmeye başlandı. Bir taraftan "İsrailsever medya" tarafından “Erdoğan Ortadoğu fethine çıktı, yeni halife Erdoğan, Erdoğan Arapların liderliğine soyundu” gibi haber ve başlıklar atılarak ziyaret olduğundan farklı ve karalayıcı bir hale getirilmek, mecrasından saptırılmak istendi, diğer taraftan da Avrupalı liderler korkutularak, İsrail cephesine sürüklenmeye çalışıldı.
Bunu gören magazin yakışıklısı Fransız Cumhurbaşkanı, yedeğine acemi ve genç İngiliz başbakanını da alarak Başbakan Erdoğan’dan rol çalabilmek için apar topar Libya’ya koştu. Onlara, “Ben Kaddafi'ye ilk bombayı atmıştım, ilk ihaleyi bana vermeniz gerekir” diyerek zorla getirilen 100 kişiye hitap ettiyse de, Libyalılarca ciddiye alınmadığı gibi, Fransız basını tarafından bile alaya alındı.
Daha Sarkozy ve Cameron, Libya’da iken açıklama yapan Libya’nın yeni lideri Mustafa Abdul Celil, “Ramazanı Türkiye’nin yardımları sayesinde geçirdik, Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davudoğlu’nun yardım ve gayretlerini Libya Halkı hiç unutmayacak” şeklinde bir açıklama yaptı. Tabii ki bu açıklama Libya Halkının hissiyatıydı.
Bu açıklama ve halk hissiyatının temelinde, Türk Hükümetinin samimi yardımı ve Libya'dan işçilerimiz, diğer ülke vatandaşları ve Libyalı yaralıların tahliyesini organize eden içi hizmet aşkıyla dolu olan, yeni nesil genç diplomatımız Ali Kemal Aydın’ın, Kaddafi'yle olan ilişkilerin koparılması konusunda Hükümeti zamanında uyarması ve Türkiye adına Abdul Celil ile kurduğu temas ve onu, Türkiye’ye getirerek görüşmeler yaptırması sağlamıştır. Amman’a Büyükelçilik kararnamesi yayınlanan bu kahraman diplomatımız, daha yeni yerine gidemeden teklif edilen Libya Büyükelçiliği görevini tereddüt etmeden kabul ederek, hemen ertesi günü bir askeri uçakla Trablusgarp'a gitmiş, yağmalanıp yakılan Büyükelçilik binasını temizleterek göreve başlamıştır. Yeni yönetimle ilk günden kurduğu sıcak ilişkiyle, Libya’da Türk rüzgarını estirmeye başlamıştır.
Pişekar edasıyla Libya’ya ilk giden lider rolünü Sarkozy kapsa da, Libya’da ilk ve tek diplomatik temsil Türkiye tarafından başlatılıp, yürütülmektedir. THY da ilk seferi başlatarak, Libya’nın Dünya ila bağını kurmuştur.
İnanıyorum, Türk müteahhit ve işçileri de Libya’nın yeniden inşasında ilk ve en önemli rolü alanlar olacaktır.