Tarihin bir süreci, şu ya da bu nedenle, bir biçimde, özel olarak tarihleştirilmiş hatta bu resmi bir tarih olarak da kabul edilmiş olabilir. Bunun eleştirilecek bir yanı da olamaz. Ancak bu, yüzyıllar boyu sürüp gitmemeli, tarih yeni kuşaklara...

Tarihin bir süreci, şu ya da bu nedenle, bir biçimde, özel olarak tarihleştirilmiş hatta bu resmi bir tarih olarak da kabul edilmiş olabilir. Bunun eleştirilecek bir yanı da olamaz. Ancak bu, yüzyıllar boyu sürüp gitmemeli, tarih yeni kuşaklara doğru bir biçimde anlatılmalı. Birinci Dünya Savaşı 1918 yılında sona erdi. İtilaf devletleri, İngiltere, İtalya ve Fransa, savaş sonrasında bir an önce ülkelerine dönmenin hesabı içindeydiler. Avrupa kan gölüne dönmüş, bütün toplumlar dört yıl süren savaştan bıkmıştı. Bizim Kurtuluş savaşımız ise, 15 Mayıs 1919’da İngilizlerin teşvikiyle Yunanlıların İzmir’e çıkarma yapmasıyla başlamış ve bu savaş salt Yunanlılarla olmuştur. Bu çıkarmaya İtalyanlar ve Fransızlar karşıydı. Yani, ortada yedi düvel falan yoktu. Düveller, 1914-1918 arası karşı karşıya geldiler. Biz 1. Dünya savaşıyla Kurtuluş savaşını birbirine karıştırıyoruz.Birinci Dünya Savaşında Osmanlıya savaş açılması da, emperyalistlerin bir saldırısından çok emperyal güçlerin birbiriyle kapışmasıydı. Osmanlı İmparatorluğu da bir emparyal güçtü ve o dönemin karar vericileri bu savaşa kendi iradeleriyle girme kararı aldı. Bu kararın nasıl verildiği ayrı bir araştırma ve tartışma konusu. Kurtuluş savaşında yedi düvele karşı değil Yunanlılara karşı savaşmamız, bu mücadeleyi ve kazanılan bu büyük başarıyı küçültmez. Anadolu insanının ve mücadeleyi başlatan unsurların ellerindeki imkanlar düşünüldüğünde, bu denli büyük imkansızlıklar içinde bu başarının kazanılması Türk toplumunun mücadele gücü ve azmini göstermesi bakımından taktire şayandır. Yunan işgal gücüne karşı, Anadolu insanı bir yumruk olmuştur.

İttihat ve Terakki hareketinin bir örgütü olan Teşkilat-ı Mahsusa mensuplarının lider kadrosu, iktidarı bırakıp ülke dışına çıkmasına rağmen, yine de düşmana karşı savaşmışlardır. Bu savaşta çeteler önemli görevler üstlenmiş, sivil direniş tavan yapmıştır. Yunan ordusu 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıktığı günün ertesi yani 16 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Atatürk, Ordu Müfettişi göreviyle Samsuna hareket etmiştir. O tarihte iki ordudan birisi Erzurum'da diğeri de Ankara’daydı. Erzurum'da Kazım Karabekir, Ankara’da da Ali Fuat Paşa vardı. Kurtuluş savaşının düzenli orduya geçme süreci öyle kolay kolay gerçekleşmemiştir. Çerkez Ethem ve Topal Osman olaylarının derinlemesine incelenmesi gerekir. Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Ali Fuat ve Fevzi Çakmak gibi kurtuluş savaşının önemli aktörlerinin savaşın kazanılması sonrasında tasfiye edilmeleri de ayrıca incelenmesi gereken önemli konular olarak önümüzde duruyor. Resmi tarih, inandırıcılığını büyük ölçüde yitirdi gibi! Kahraman olarak ilan edilenlere diyecek lafımız yok da, hain diye ilan edilenlerin yeniden derinlemesine araştırılmasında yarar var! Yeni Türkiye Cumhuriyetini, Başta Mustafa Kemal olmak üzere, Osmanlı Paşalarıyla birlikte, Osmanlı aydınları ve Osmanlı tebaası olan Anadolu halkı birlikte kurmuştur. Türkiye’de büyük Millet Meclisi yani parlamenter rejim gökten zembille inmemiş. Osmanlı'da da Meclisi Mebusan vardı. Siyasi partiler özellikle de çok partili dönem o yılların ürünüdür. Yani, çok partili dönemi biz sadece 1946 yılında değil, çok önce Osmanlı döneminde yaşadık. Öyle ki, son Meclis-i Mebusan'da yer alan Milletvekilleri bugünkü Misak-ı Milli sınırlarını çizmiş ve sonrasında da işgal güçlerinin meclisi dağıtmasıyla birlikte Anadolu’daki kurtuluş mücadelesinde yer almışlardır.