Değerli okurlar, tarih yalan dolu derken acı bir gerçeğin altını özellikle çizmek istiyorum. Tarihi, dönemin egemen gücü yani iktidarı, kendi istediği gibi yazdırıyor. Tarih kitapları sürekli değişiyor, neden? Dünün somut koşullarında...
Değerli okurlar, tarih yalan dolu derken acı bir gerçeğin altını özellikle çizmek istiyorum.
Tarihi, dönemin egemen gücü yani iktidarı, kendi istediği gibi yazdırıyor.
Tarih kitapları sürekli değişiyor, neden?
Dünün somut koşullarında o dönemin iktidarlarının yazdırdığı tarihi, bugünün iktidarları ya beğenmiyor ya yanlış buluyor ya da istediği gibi yazdırma yolunu seçiyor.
27 Mayıs 1960 darbesi sonrasında bu darbe günü Türkiye’de yıllar boyu 27 Mayıs Hürriyet Bayramı olarak kutlandı. Bugün neden kutlanmıyor?
Bırakın yüz, iki yüz, bin, iki bin yıl öncesine dayanan tarihleri, biz daha 1980 darbesini, sonrasını, bürokratik oligarşinin siyaset üzerindeki vesayetini, yargının, basının ve bir çok alanda yer alan kamu kurum ve kuruluşlarında hatta sivil toplum örgütlerinde yer alan bu ittihatçı jakoben zihniyet, bu oligarşik yapıyı hala kutsayabildikleri gibi, bu tür insanların yargılanmalarına karşı çıkmaktan da öte geçerek, savcı ve hakimlere dönük bile akıl almayacak suçlamalarda bulunabiliyorlar! Çok daha vahimi, hatta trajikomik yanı ise, Osmanlıdan bu yana bu toplum sürekli darbelerle karşı karşıya kalmış ve sürekli gençlerin ve aydınların üzerinden silindir gibi geçilerek toplumun en dinamik unsurları bir nevi iğdiş edilmiş olmasına karşın, hala darbecileri ve darbeye teşebbüs edenleri şu ya da bu gerekçeyle savunmaya kalkan bu dostların, kendilerini aydın olarak ilan etmeyi bırakıp, bu darbeler sürecinde bu ülkenin ve bu ülke insanının neler çektiğine bakmalarında büyük yarar var!
27 Mayıs 1960 darbesini Albaylar cuntasının yaptığını ve bu küçük rütbeli subayların mevcut Genelkurmay Başkanlarını ve üst düzey komutanlarını tutukladıklarını kaç kişi biliyor?“27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gerçekleşmiş ilk askerî darbe 27 Mayıs İhtilâlı olarak da anılır. Darbe emir komuta zinciri içinde yapılmamıştır; 37 düşük rütbeli subayın planları ile icra edilmiştir. Kritik mevziler bu subayların ellerindeki asker ve silahlarla önce ordudaki komuta kademesinin etkisiz hale getirilmesi ile ele geçirilmiştir. Sonra cumhurbaşkanı ve hükümet üyeleri tutuklanarak, hükümet; 235 general ve 3500 civarında subay (daha çok albay, yarbay, binbaşı) emekliye sevk edilerek, ordu; 1402 üniversite öğretim görevlisi görevden alınarak ve bazı üniversiteler kapatılıp el konularak, üniversiteler; 520 hakim ve yargıç görevden alınarak, yargı kontrol altına alınmıştır. Darbeciler mevcut Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun Paşa'yı da tutuklayıp rütbelerini söküp Yassıada'da idamla yargılamışlar, idamını Cemal Gürsel önlemiştir.”
27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerini bire bir yaşayan birisiyim. Bu üç darbenin Türkiye'ye ne kadar zarar verdiği konusunda bu topluma çok ciddi bir açıklamada bulunuldu mu? Soygunlar, vurgunlar, bir sürü uluslararası anlaşmalardan söz ediliyor mu?
Rumeli’yi nasıl kaybettiğimiz, Osmanlının çöküşünde ordunun siyasete bulaşması sonucu olduğunu henüz bu toplum anlayıp kavrayamadığı içindir ki, hala darbeye teşebbüs etmekle yargılananları savunanların olması hatta bunu bir büyük siyasi partinin sahiplenmesi yargıçları, yargılamayı ve de toplumu etkilemeye çalışması da gösteriyor ki bu toplum hala acı gerçeklerin ne olduğunu tam olarak bilmediği içindir ki, bu beyinler bu saçma sapan çıkışlarını sürdürebilmekteler.
Kemalizm’den ya da Atatürkçü düşünceden söz ederek, Atatürk’ü dilinden düşürmeyenlere bu köşede defalarca yer vermeme rağmen bir kere daha Atatürk’ün şu sözlerini hatırlatmakla yetineceğim: “Bir ordunun cevheri ne olursa olsun siyasete karışırsa birlikte hareket ve savaşma kabiliyetini esasından kaybeder. Ve vatanın müdafaa gücünü hiçe indirir. Siyasete karışmış bir ordunun karışmadan önceki disiplinli ve savaşma kabiliyetini yeniden kazanabilmesi çok zaman ister.”