Serbest piyasa ekonomisine inanan ve savunan birisiydim. Piyasa kendi iç dinamikleriyle ve belli bir rekabet anlayışı içinde gelişirse, üretken bir yapıya kavuşulacağı ve toplumun refah seviyesinin de o ölçüde artacağı bir gerçek. Teorik...

Serbest piyasa ekonomisine inanan ve savunan birisiydim.
Piyasa kendi iç dinamikleriyle ve belli bir rekabet anlayışı içinde gelişirse, üretken bir yapıya kavuşulacağı ve toplumun refah seviyesinin de o ölçüde artacağı bir gerçek.
Teorik olarak, serbest piyasa ekonomisi yani her alanda liberal bir yapılanmanın doğruluğu son tahlilde anlaşılmış olsa da, küresel aktörlerin manipülasyonları ya da türlü oyunları nedeniyle, bu ideal gibi görünen modelin de dejenere edilmeye başlandığını görüyoruz.
Ülkemizdeki serbest piyasa ekonomisi, belli alanlarda, serbest soygun ve vurgun ekonomisine dönüşmüş durumda.
Çok daha çarpıcı olanın ise, demokrasiyi yeterince özümleyip benimseyememiş, bu kültürü henüz edinememiş toplumlarda, çağın teknolojisini ve de bir sürü imkanı, ahlaktan yoksun insanların farklı bir biçimde kullanarak, insanları soymaları, dolandırmaları öylesine yaygınlaştı ki, Türkiye, terör belasıyla birlikte, bu tür soyguncuların, vurguncuların, dolandırıcıların cenneti haline geldi.
Telefonlarla yapılan vurgunların haddi hesabı yok.
İnternetten yapılan alışverişlerin ve bazı bağlantıların insan zaafından yararlanarak yapıldığı bir gerçek olmasına karşın, mevcut yasalarımız, günümüz teknolojisini kullanarak yapılan bu vurgunları ortaya çıkarıp cezalandıracak bir yapılanmaya henüz ulaşabilmiş değil.
Piyasada, belli sektörlerde, birbirleriyle hizmet ve kaliteyle birlikte ücret düzeyinde rekabet eden şirketlerin topluma ne kadar yararlı olduklarını görmemize karşın, belli alanlarda yer alan tekellerin, vatandaşa kendi keyiflerine göre fatura çıkarıp soyduklarına şahit oluyoruz.
Alanya’da, Tüketici Hakları Derneği Başkanı Cemal Şencan’la sık sık bir araya geliyoruz.
Kendi başımdan geçenleri kişisel olduğu için gündeme getirmekten özellikle kaçınırken, derneğe gelen vatandaşların dertleri öylesine iç acıtıcı, öylesine rezil şeyler ki, insan bunları dinleyip, bu rezillikleri yaşadıkça ve de şahit oldukça, nasıl bir ülkede ve nasıl bir toplum içinde yaşadığımıza şaşırırken, bütün o kalıplaşmış vatan ve millet sevgisiyle birlikte, din, kitap ve ahlak söylemlerinin, özde değil sözde laf salatasından başka bir şey olmadığına şahitlik edince, insanın tüyleri ürperirken, ne acıdır ki, birey olarak hem moral motivasyonumuzu, hem de yaşama sevincimizi yitiriyoruz!
ÖZEL NOT
Merhum Bahri Müftüoğlu'na Allah'tan rahmet, oğulları Adil ve Ahmet Müftüoğlu ile yeğenleri Emin, Kuddusi ve Adil Müftüoğlu'na başsağlığı dilerim.