Ülkemizde, kurumsal anlamda siyasete dönük, hak ettiği değer ve saygı bir türlü gösterilmese de, birçok siyasetçinin, hak ettiği ölçüde, baş tacı bile edildiğini söylemek mümkün. Siyaset bir anlamda sanat olduğu kadar, belli özveriyi...

Ülkemizde, kurumsal anlamda siyasete dönük, hak ettiği değer ve saygı bir türlü gösterilmese de, birçok siyasetçinin, hak ettiği ölçüde, baş tacı bile edildiğini söylemek mümkün. Siyaset bir anlamda sanat olduğu kadar, belli özveriyi gerektirdiği gibi, belli bir birikimi ve deneyimi de gerektirir.

Bugünkü siyaset arenasında, belli bir ekonomik güce sahip değilseniz, ağzınızla kuş tutsanız bile bir yerlere gelmeniz imkansız gibi bir şey!

Tabii ki, belli istisnalar olsa da, bu genel kaideyi değiştirmez.

Toplum olarak, siyasi aktörlerimizi, her şeyi bir çırpıda yerine getirebilecek imkanlara sahip sihirbazlar gibi görme yanlışı içine giriyoruz.

Bir siyasetçinin belli beklentilere cevap verebilmesi için, öncelikle iktidarda bulunan siyasi partide yer alması, sonra da bu partide etkin konumda bulunması gerekir.

Muhalefetteki bir siyasi partide milletvekili olarak yer alsan bile, iktidar kanadında çok güçlü ve saygın bir yerin yoksa, bürokrasi üzerinde, kişilik olarak belli bir etkinliğin yoksa, ne kadar çaba sarf edersen et arzuladığın şeyleri ve de belli hizmetleri hayata geçiremezsin.

Muhalefet partilerinde yer alan siyasi aktörlerin iktidara dönük saldırıları ne denli yoğun olursa, o milletvekilinin, yöresine hizmet getirmesi de o ölçüde imkansızlaşır.

Bu tür çıkışlar genelde, seçmene dönük popülizmden başka bir şey değildir.

Yöresine hizmet getirmeye odaklanmış muhalefetteki milletvekilleri iktidarla özellikle de bakanlarla çok iyi ilişkilere girerek belli hizmetleri yörelerine taşıma başarısını gösterebilirler.

Damdan düşenin halinden, damdan düşenin anlayacağı gerçeğinden yola çıkarsak, damda bulunmayan, damdan düşmeyenlerin, damdakini ya da damdan düşeni yorumlaması çok pek gerçekçi olmaz!Hepimiz istisnasız her alanda, spordan siyasete kadar bir sürü alanda taraftarızdır.Dolayısıyla, taraftarın halinden hepimiz anlar bir ölçüde de olsa objektif olamadığımızı biliriz.Aktif olarak siyasetin içinde bulunmamış, sivil toplum örgütlerinde yer almamış, ömründe futbol oynamamış, hakemlik, antrenörlük ve de yöneticilik yapmamış kişilerin, bu konularda belli yorumlarda bulunmaları büyük ölçüde subjektif aynı zamanda gerçekçilikten uzaktır.Toplum olarak genel anlamda bir hastalıktan muzdaribiz.Övgü ve yergilerimizde, objektif olmaktan çok uzak, belli önyargılarla muhataplarımıza, özellikle de belli yerlere gelmiş aktörlere karşı vur abalıya misali saldırıp duruyoruz.Kimine hak etmediği ölçüde saldırırken kimine de hak etmediği bir biçimde övgüler yağdırma aymazlığı içindeyiz.Hangi yollarla olurlarsa olsunlar, birileri bir biçimde bir yere gelmişse, o kişiyi hizmet anlamında belli bir performans gösterebilmesi için, en azından belli bir süre onu teşvik etmemiz, ona moral vermemiz gerekir.Sahaya teknik adam tarafından sürülmüş bir sporcuyu, en küçük bir hatasından dolayı yuhalamaya kalkan taraftar, bu sporcunun moralini bozduğu için, bir anlamda tuttuğu takıma ihanet ediyor demektir.Bu örneği her alana yaymak mümkün.Yöneticilerimiz başta olmak üzere, siyaset adamlarımızın da insan olduğunu düşünüp, onların da zaman zaman hata yapma hakları olduğunu kabul edip, en azından belli bir süre onların bu hatalarından dönmesi için acımasız eleştirilerden kaçınıp, olumlu eleştirilerde bulunmamız gerekir.Toplum olarak, bu tür olumlu davranışlar içine girdiğimizde, hem toplumumuzun, hem yöremizin, hem de ülkemizin çok daha iyi yönetilme imkanına kavuşabileceği kanısındayım.