SİYASET kısaca 'Olması gerekeni bilmek, olabiliri gerçekleştirmek” şeklinde ifade ediliyor. Yani bir siyasetçi bir işe başlarken, tüm olası olumsuzlukları ve tehlikeleri önceden öngörerek, olması gereken en olumlu ve yararlı...
SİYASET
kısaca “Olması gerekeni bilmek, olabiliri gerçekleştirmek” şeklinde ifade ediliyor.
Yani bir siyasetçi bir işe başlarken, tüm olası olumsuzlukları ve tehlikeleri önceden öngörerek, olması gereken en olumlu ve yararlı projeyi ya da politikayı hayata geçirmesi gerekir.
Siyaset, deneme yanılma metoduyla ilerlenecek bir güzergah değildir.
Deneme yanılma metodu, acemilerin ve maceracıların başvurduğu bir yoldur.
Bu yol çok tehlikelidir.
Bu yolun ne kadar tehlikeli olduğunu, FETO’nun geçmişte nasıl değerlendirildiğine ve PKK terör örgütüyle ilgili çözüm arayışlarındaki gelgitlerimize bakmamızda yarar var.
Siyasetçilerimiz ve önde gelen aktörlerimiz, dün FETO’ya ve HDP’ye nasıl bakıyorlardı, bugün nasıl bakıyorlar?
Rahmetli Demirel’in “Dün dündür, bugün bugündür" sözü bazı konularda ne kadar geçerli olsa da, siyaset bir sanat olduğuna göre siyasetçilerimizin, her alanda her tür olumlu ve olumsuz olası gelişmeleri önceden öngörebilmeleri ve buna göre politikalar üretmeleri gerekir.
Ortadoğu politikalarımızın da belli gelgitler şeklinde geliştiği kanısındayım.
Zaman zaman kırmızıçizgiler ortaya koyuyor, sonra da bu çizgiler yeşile dönüşüyor.
Kırmızıyken savaş tamtamları çalarken, yeşil yanınca da davul zurna ile horon tepmeye başlıyoruz.
Geçmişe şöyle bir uzanıp, Kuzey Irak Kürt yönetimine dönük tavrımıza bir bakalım.
Bu tavır uzun yıllar bir oraya bir buraya savrulup durdu.
Bugün çok olumlu ilişkiler içindeyiz.
Beşar Esad ile de ilişkilerimiz taban tabana zıt iki yönde gelişti.
Önce Esad’la Erdoğan sarmaş dolaştılar, şimdi kanlı bıçaklılar.
Suriye’nin, Irak’ın, Mısır'ın ve diğer ülkelerin iç işlerindeki siyasi çelişkilerde taraf olmamızın anlamını ve mantığını anlamakta zorlanıyorum.
Arap Baharı'na balıklama daldık.
Arap Baharı, Arap kışına dönünce de kendimizi bir bataklığın içinde bulduk!
Atalarımız, “Kılavuzu karga olanın burnu pislikten kurtulmaz” demişler.
Bizim kılavuzlarımız karga mı, yoksa kendimiz mi kargalığa soyunuyoruz?