BAŞBAKANIMIZ, ilahiyatçılara hatta tarikat ehlini de sollayarak, bir nevi tarikat lideri gibi dini ritüellerle ve dogmatizme dayalı kavramlarla bugünü yorumlama alışkanlığında koşuşturduğuna göre, biz de aynı çizgiden hareket ederek, bugünümüzü...

BAŞBAKANIMIZ

, ilahiyatçılara hatta tarikat ehlini de sollayarak, bir nevi tarikat lideri gibi dini ritüellerle ve dogmatizme dayalı kavramlarla bugünü yorumlama alışkanlığında koşuşturduğuna göre, biz de aynı çizgiden hareket ederek, bugünümüzü değerlendirmeye kalkarsak, Türkiye bugün için, bir nevi sırat köprüsünden geçiyor.

Ülke ve ülke insanı olarak, böylesine kritik bir süreçten geçmemize rağmen, hala birbirimizle uğraşmakla meşgulüz.

Parti ve ideoloji fanatizmi içinde, olayları değerlendirme saçmalığının aymazlığında, sırat köprüsünün ince ve keskin güzergahında birbirimizin ayağını kaydırmaya çalışıyoruz.

Siyasi kutuplaşma akıl almayacak boyutlara vardı.

Mevcut hükümeti yıpratma adına, ülkenin batmasına neden olabilecek felaketlere bile çanak tutmaktan çekinmeyen, ya da böyle bir tehlikenin farkına bile varamayan, özünde vatan ve millet sevgisi olan ama belli bir aymazlıktan kurtulamamış beyinlerimiz var.

Vur abalıya misali, hükümetin her yaptığına yanlış doğru demeden veryansın etmekle meşguller.

Eleştirmiş olmak için eleştirmek artık alışkanlığa dönüştü.

İşte bu yüzden de, tek yönlü, önyargılara dayalı, siyasetçilerle, yazar çizerlerin, ne övgüleri, ne de eleştiri bombardımanı inandırıcılığını ciddi ölçüde kaybetmiş durumda.

İktidar karşıtı olan herkes, yazarı, çizeri, siyasetçisiyle, iktidar yanlısı olanlar sadece birbirlerini tatmin etmekle meşguller.

Gazeteler, televizyon kanalları hep aynı sahada top oynayanlarla dolu.

Okuyan da, seyreden de aynı tezgahın ürünü!

İnsanlarımız farklı şeyler duymak istemiyor.

Aynı söylemlerin ezberiyle, aynı fantezilerle birbirlerini tatmin etmekle meşguller.

Dünyada değişmeyen tek şeyin değişim olmasından bihaber, değişmemekte direnen ve bununla övünme saçmalığı içinde olan, mekanik, tek düze bir topluma dönüştük.

Kimi dostlarım, zaman zaman beni eleştiri bombardımanına tutuyorlar.

Ne zaman mı?

Bazı köşe yazılarımda, AK Parti’nin olumlu olarak gördüğüm icraatlarından ve başarılı bulduğum çalışmalarından söz ettiğimde bana "Dönek" diyenler hayli fazla.

Kimi köşe yazılarımda da, son günlerde AK Parti’nin özellikle de Cumhurbaşkanı ve Başbakanın dış politikasıyla ilgili eleştiri ağırlıklı yazılarım sonrasında da, aynı kişiler bu sefer de “Ne oldu? Bizim dediğimize geldin mi?” deme saçmalığını sergilerken, kimisi de “Yeniden eski çizgine çark mı ettin?" diyebiliyor.

Bizdeki zihniyet ve de alışkanlık, hangi dönemde olursa olsun, hangi parti iktidar olursa olsun, ya iktidarın karşısında ya da yanında olacaksın.

Eğer objektif olmaya kalkar, iktidarın ya da muhalefetin olumlu yanlarını överken, olumsuz yanlarını da yermeye kalkarsan, ne İsa’ya, ne de Musa’ya yaranamamanın açmazında, tutarsızlıkla suçlanmaktan kurtulamazsın.

İşin çok daha üzücü yanı, her gün bir kişiyi ya da kurumu öve öve bitiremediğiniz halde, bir gün, bir açıdan en küçük bir eleştiride bulunduğunuzda, size sırtlarını dönerek düşman kesilmeleri yok mu, insanı çileden çıkartmaya yetiyor da artıyor bile!

Ne yapalım, biz de yıllar boyu bu çizgide, olabildiğince objektif olma kaygısıyla koşuşturup duruyoruz.

Beğenenlerimize de, beğenmeyenlerimize de, saygı ve sevgilerimizi sunmaktan öte diyebileceğimiz bir şey olamaz.