DEĞERLİ okurlar, dünkü köşe yazımda, cezaların caydırıcı olması gerektiğinden söz etmiştim. Geçmişte cezaların caydırıcı olduğunu söylemek mümkün mü onu bilmiyorum. Ama, cezaevleri koşullarıyla güvenlik güçlerinin caydırıcılığı...

DEĞERLİ

okurlar, dünkü köşe yazımda, cezaların caydırıcı olması gerektiğinden söz etmiştim.
Geçmişte cezaların caydırıcı olduğunu söylemek mümkün mü onu bilmiyorum.
Ama, cezaevleri koşullarıyla güvenlik güçlerinin caydırıcılığı konusunda en küçük bir endişem yok!
Tabii ki, o tarihlerdeki ülke nüfusuyla, bugünkü nüfusu mukayese etmek imkansız.
Bugünün iletişim araçları özellikle de, olumlu yanları kadar olumsuz yanları da olan, sosyal medya dediğimiz olumsuzluğu giderek yaygınlaşan, dayanışma furyası da o yıllarda yoktu.
Asıl sorulması gereken soru, suç neden giderek çeşitlenip yaygınlaşıyor?
Yanıtıyla ilgili bir sürü gerekçe ileri sürmek mümkün.
Bu konuda sadece şunu söyleyebiliriz.
Biz henüz, demokrasiyi yeterince özümleyip benimseyebilmiş değiliz.
Kendilerini aydın olarak gören beyinlerimizin bile önemli bir bölümü, hala salt soyut anlamda cumhuriyete odaklanmış, demokrasiyi ikinci plana itmiş, laikliğin ise sadece lafını edip sloganlaştırmaktan öte bir iş yapmamaktalar.
Bakın Saint Sust ne diyor:
“Bir ulusu köleliğe götürmenin en şaşmaz, en kolay yolu, onu özgürlük buhranlarıyla yormaktır.
Özlediğimiz büyük şeyleri iyi şeylerin yerine koymakla özgürlüğü yıkarız."
Biz, düşünürün dediği özgürlük arayışlarımızda bile, salt mevcudu değiştirmeyi ya da yıkmayı düşünürken, yerine neyi nasıl koyacağımızın hesabını yapmıyoruz.
Koskoca Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışında da bu anlayış belirleyici oldu.
Meşrutiyet diye diye otoriteyi yıktık. Yerine İttihat ve Terakki Partisi iktidar oldu. Devlet deneyimi olmayan bu genç ve idealist beyinler ülkeyi uçuruma sürükledi.
Bugün de, demokratik açılım diye diye ülkeyi kaosa sürükleme hesabı içinde olan tüm güçlerin önünü açtık.
29 kişinin ölümüne neden olan bir canlı bombanın cenazesine taziye ziyaretine gidenler oldu.
Bunların içinde bir milletvekilinin bulunması ise akıl alacak şey değil.
Hiç tanımadığı günahsız onlarca insanı öldürmeye kalkan bir caninin cenazesine sahip çıkılmaması gerekirken, taziye merasimi yapılması inanılır gibi değil!
Bugün TBMM’de terör örgütünü açıkça savunan bir partinin bulunabilmesini, demokrasiyle ya da özgürlükle izah etmek mümkün mü?
Böyle bir özgürlük olabilir mi?
Açıklamalarındaki sorumsuzlukları bir yana, tehditkar çıkışlarla bir bakıma meydan okumaları, toplumun büyük bir kesimini çileden çıkartıyor.
Uluslararası ilişkilere dayalı olarak, yetkililer sabrettikçe, bunlar işi çok daha ileri safhalara taşıma saçmalığı içine girmekteler.
Güvenlik güçlerimizin son operasyonları sonucunda, örgütün ciddi kayıplar vererek köşeye sıkıştığını gören, örgütün meclisteki uzantıları, panik halindeki militanlarına moral vermek için de, saçma sapan açıklamalar ve çıkışlar yapmakla meşguller.
Bu aymazların dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla ilgili sürecin nasıl gelişeceğini bilemeyiz ama umarız uluslararası camia da, hiçbir demokratik ülkede, terör örgütünün temsilcilerinin parlamentoda bulunmaması gerektiğini kabul ederler.