Güçlü bir orduyu, güçlü sivillerin üretkenliği, dinamizmi ve beyin gücü yaratır. Bir ordunun sayısal çoğunluğunun bir anlam ifade etmediğini, İsrail gerçeğinde görüyoruz. Ordunun gücünü teknoloji ve bu teknolojiyi en iyi bir biçimde...
Güçlü bir orduyu, güçlü sivillerin üretkenliği, dinamizmi ve beyin gücü yaratır.
Bir ordunun sayısal çoğunluğunun bir anlam ifade etmediğini, İsrail gerçeğinde görüyoruz.
Ordunun gücünü teknoloji ve bu teknolojiyi en iyi bir biçimde kullanabilen, vasıflı kadrolar belirler.
Bir ülkenin gücü, ekonomisi başta olmak üzere, yetişmiş insan gücü, eğitim düzeyi, özel sektörü, sivil toplum örgütleri, devlet yapısı, siyasi partileri ve tüm bu yapıların birlikte uyum içinde çalışıp çalışmadığına bağlıdır.
Bir ülkede her kafadan bir ses çıkıyor, her alanda bir kutuplaşma gündeme geliyorsa, o ülkede köklü bir istikrardan söz edilemez.
Darbe dönemleri ve siyaseti vesayet altına alma saçmalıkları sonucu, ülkeye çıkan maddi faturayı bırakın, ne kadar insanımızın öldüğünü, ne kadar gencin işkenceden geçtiğini bir düşünün.
Müdahalede bulunup darbe yapanlarla, darbe girişiminde bulunanları sahiplenmek de, bu ülkeye ve bu ülke insanına özellikle de Türk Ordusuna yapılmış en büyük saygısızlık anlamına gelir.
Demokratik bir ülkede, sivil otoritenin emrinde olması gereken orduyu, Başbakanın emrindeki bir güç olarak değerlendirme yerine, Erdoğan’ın ordusu gibi değerlendirerek ordu mensuplarını küçük düşürerek tahrik etmeye kalkmak kadar saçma ve de tehlikeli ne olabilir?
Siyasetten çok asli görevine odaklanmış bir ordunun gücüyle, siyaseti dizayn etmeye odaklanmış bir ordu arasında her anlamda dağlar kadar fark vardır.
Dışa dönük savunma konseptine dayalı, yeni teknolojilere ve bu teknolojiyi en iyi şekilde kullanabilecek bir ordu yapılanması yerine, iç düşman, rejim karşıtı paranoyasıyla kendi insanını düşman gibi görme ve bunları yok etmek için ortaya konan saçma sapan çalışmalar, orduyu güçlendirmekten çok, dışa karşı zayıf düşürmekten başka bir işe yaramaz.
Parlamenter rejimlerde siyasetçiler halkın güvenini ve oyunu kazanabilmek için, proje üretir.
Bunu yaparken de, halkın beklentilerini anlamaya ve halkla bütünleşmeye çalışır.
Halkı anlamayan, halkla bütünleşemeyen, bu yüzden de sürekli muhalefette kalan siyasiler, halka rağmen halkçılığa soyunup, darbelerden medet ummaya başlarlar.
Darbelerin fikir babalığını ve örgütlenmenin beyin takımını siviller oluşturur.
Aydınlar, bürokratlar, yazar ve çizerler bu hareketin propagandasını yapar, mevcut iktidarı acımasızca eleştirerek ülkenin uçuruma sürüklendiği korkusunu topluma enjekte eder.
Ülkede bir korku ve kaos ortamı yaratabilmek için de, bir sürü provokasyona, cinayete imza atarlar.
İşte böylesine bir karmaşada, ordu içinde etkin olan paşalarla ilişkiye girip onları da bu hareketin içine çekerler.
Ordu mensuplarından bazıları, bu süreç içinde, kariyer hesabıyla bu işe girerken, kimi de ülkeyi kurtarma adına bu maceraya sürüklenir.
Siyaset, bir kurum ve kuruluşta ağırlık kazanmaya başladı mı, o kurum ya da kuruluşta kutuplaşma tavan yapar ve o kurum, asli görevini hakkıyla yerine getiremez hale gelir.
Güvenilir bir ordu, siyasetten tamamen arınmış ordudur.