Birinci yazıda öfkenin sokaklara, trafiğe ve evlerin içine nasıl sirayet ettiğini anlatmıştık. Şimdi biraz daha yakından bakalım: Bu öfke neden hiç bitmiyor ve neden herkes birbirine bu kadar yabancı?
Eskiden insanlar dertlerini paylaşırdı. Komşu kapısı çalınır, bir çay konur, iki laf edilir, insan biraz olsun rahatlar giderdi. Şimdi herkes kendi kabuğunda. Apartmanlarda yan yana ama hayatlardan bihaber yaşıyoruz. Selam vermeye üşenen, göz göze gelmemek için başını eğen bir topluma dönüştük.
Sosyal medya deseniz ayrı bir arena… Herkes haklı, herkes öfkeli, herkes karşısındakini linç etmeye hazır. Klavyenin başında söylenen sözler, yüz yüze gelinse asla dile getirilemeyecek kadar sert. Bu dil, bu hoyratlık zamanla gerçek hayata da sirayet ediyor. İnsanlar artık birbirine konuşmuyor, saldırıyor.
Bir de sürekli “haklı olma” hali var. Kimse haksız olmak istemiyor. Özür dilemek zayıflık sanılıyor. Oysa bazen susmak, bazen geri adım atmak insanı küçültmez; aksine büyütür. Ama biz büyümeyi değil, galip gelmeyi seçiyoruz.
Evlerdeki huzursuzluğun bir nedeni de bu işte. Herkes yorgun, herkes bunalmış. Ama kimse ‘bugün nasılsın?’ diye sormuyor. Eşler aynı evde yaşıyor ama farklı dünyalarda dolaşıyor. Biriken yorgunluk, biriken öfke en küçük meselede patlıyor. Sonra da ‘bir anda oldu’ deniliyor. Oysa hiçbir şey bir anda olmuyor.
Şiddetin bahanesi olmaz. Ne geçim sıkıntısı, ne stres, ne de öfke… Hiçbiri bir insanın diğerine el kaldırmasını meşrulaştıramaz. Ama biz bu gerçeği konuşmak yerine, her seferinde yeni bir olayda şaşırmış gibi yapıyoruz.
Belki de asıl soruyu sormanın zamanı gelmiştir: Biz nasıl bir toplum olmak istiyoruz? Sürekli bağıran, kavga eden, kıran döken bir kalabalık mı? Yoksa birbirini anlamaya çalışan, eksikleriyle kabul eden bir toplum mu?
Çözüm büyük laflarda değil. Küçük davranışlarda gizli. Trafikte korna çalmamakta, evde bir kelimeyi yumuşatmakta, sokakta selam vermekte…
Öfkeyi normalleştirdiğimiz sürece huzuru konuşamayız. Ne sokakta, ne evde, ne de bu ülkede.
Belki de artık şaşırmayı değil, durmayı öğrenmeliyiz. Çünkü durmazsak, bu gidişat bizi iyi bir yere götürmüyor. Kalın sağlıcakla.