İSTİSNASIZ hepimizin, bir dünya görüşü, dinsel ve mezhepsel tercihimiz ve sahip olduğumuz bir etnik yapımız var. Ayrıca, bir ülkede, bir kentte, bir kasabada ya da köyde yaşıyor olmamız nedeniyle, buraları vatan olarak benimser, oraya sahip...
İSTİSNASIZ
hepimizin, bir dünya görüşü, dinsel ve mezhepsel tercihimiz ve sahip olduğumuz bir etnik yapımız var.
Ayrıca, bir ülkede, bir kentte, bir kasabada ya da köyde yaşıyor olmamız nedeniyle, buraları vatan olarak benimser, oraya sahip çıkar koruruz.
Edindiğiniz mesleğinize, sahip olduğunuz cinselliğe, tuttuğunuz futbol takımına dayalı olarak da bir kimliğe sahipsinizdir.
Velhasıl, dünyalı ve insan olmanın dışında da, bir sürü farklı kimlikler edinmiş olmanın kaçınılmazlığıyla karşı karşıyız.
Tarih boyunca toplumlar, vatan konusunda sürekli birbirleriyle çatışıp savaştıkları gibi, hala da savaşmaya devam ediyorlar.
Çok daha ilginci ise, insanlar aynı etnik yapıya ve aynı vatanda yaşamalarına karşın, ülke yönetimine egemen olabilmek için, farklı siyasi yapılanmalar ya da çok farklı gerekçeler ileri sürerek kutuplaşıp çatışabilmekteler.
Etnik, dinsel ve mezhepsel ya da düşünsel, hatta farklı futbol takımı tuttukları için birbirine düşman olan insanlarımız var.
Burada düşünmemiz gereken şey, doğuştan sahip olduğumuz ya da zamanla benimseyip sahiplendiğimiz tüm bu kimlikleri yeterince anlayıp anlayamadığımızdır.
Toplum içinde, Devrimcilik ya da Ülkücülük iddiasında olanlar olduğu gibi, Müslümanlıktan, mezhepten ya da tarikattan söz ederek, bu yollardan birine baş koymuş insanlar var.
Bu insanların önemli bir bölümünün bu yapıların özünden haberleri olmadığını rahatlıkla iddia edebilirim.
Çoğumuz, sürü mantığı içinde, bir biçimde, bu yapılardan birinin peşine, belli bir mensubiyet duygusuyla takılıyoruz.
Bazı insanlar bir araya gelip, yukarıda sıraladığımız kimliklerden birine dayalı olarak, bir birliktelik oluşturmaya başlıyor.
Partiler, dernekler, kimi cemiyetler ve de her tür legal ya da illegal örgütler bu şekilde oluşuyor.
Güçlü birliktelikleri oluşturmanın en kısa ve en etkili yolunun bir düşman yaratmak olduğuna göre, diğer kimlikleri savunan insanlar düşman haline getiriliyor.
Ülkeler arasındaki ya da kimi etnik yapılarla ilgili düşmanlıklar da bu şekilde oluşuyor.
Böyle bir yapılanmanın dili de nefret dili oluyor.
Ülkemizdeki siyasi rekabetin en kötü yanı ise, dilinin nefret diline dönüşmüş olması.
Bu dil öylesine yaygınlaştı ki, her alana yayılarak, kimsenin kimseye güvenmediği, herkesin herkese kuşkuyla baktığı bir ortama dönüştü.
Eğer bir insan, yöneldiği çizgiyi yeterince özümseyip benimseyebilmiş olsa ve diğer düşünsel açılımlarla kendi savunduğu çizgiyi her anlamda mukayese edebilecek bir donanıma sahip olsa, karşıt görüşlerdeki insanlarla bir araya geldiğinde nefret diliyle değil, sevgi diliyle yaklaşarak onu kazanmaya çalışır.
Çatışmanın nedeni bilgisizlikten başka bir şey değil.
Böylesine çirkin ve tehlikeli bir süreci toplum olarak nasıl atlatacağımızı inanın bilmiyorum.
Umarım en kısa zamanda, bu nefret dilinden uzaklaşıp, her alanda sevgi diliyle sarmaş dolaş oluruz.